Atacan Atakan, başörtülü kadınların da
nihayet Meclis’te temsili üzerine, hayatını kadın hakları mücadelesine
adamış, fakat fikirleriyle otoriter devletten farklı bir yol çizmeye
çalıştığı için ömrünü bir akıl hastanesinde unutulmuş şekilde tamamlayan
Nezihe Muhiddin’in hikâyesini yazdı.
ATACAN ATAKAN
atacanatakan88@gmail.com
Geçen hafta itibariyle 31 Ekim, Türkiye’nin siyasi tarihinde önemli bir gün olarak kalacak, çünkü Ak Partili dört kadın milletvekili, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki çalışmalara başörtüleriyle katıldılar. Böylece, Türkiye önemli bir eşikten daha geçmiş oldu. Daha önce bu anlamda çeşitli siyasi krizler yaşanmış, istenmeyen görüntüler ortaya çıkmıştı (bkz. Merve Kavakçı olayı). Ancak birkaç muhalif yorum dışında, bu hareket, Meclis içinden ve dışından olumlu tepkiler aldı. Kadınların siyasetteki temsiliyetinin gündeme geldiği bu günlerde Cumhuriyet’in ilk yıllarına dönmek ve Nezihe Muhiddin’i hatırla(t)mak yararlı olacaktır.
Yaprak Zihnioğlu’na göre Nezihe Muhiddin, “Osmanlı feminizminin öncü kişiliklerinden biri olarak, Batı’nın etkinliklerini, yayınlarını izlediği Şair Nigar, Fatma Aliye ve Halide Edib’in de içinde yer aldığı büyük kadınlar kuşağının son üyesi” idi. Muhiddin, 1889’da İstanbul Kandilli’de doğdu. Eğitimini evde aldığı derslerle tamamladı; Arapça, Farsça, Almanca ve Fransızca öğrendi. Yirmi yaşına geldiğinde meslek hayatına başladı. İttihat ve Terakki Kız Sanayi Mektebi’ne müdür tayin edildi. Burada jimnastik, lisan, piyano, biçki-dikiş derslerinin öğretmenliğini üstlendi. Daha sonra Selçuk Hatun Sultanisi, Kız Hayat Mektebi ve İzmir Hilal Sultanisi müdürlüklerinde bulundu. Savaş zamanı okulunu dikimevine dönüştürdü, İlk Tedavi Hastanesi’nde öğrencileriyle birlikte hastabakıcılık yaptı. 1929’da Gazi Osmanpaşa Erkek Orta Mektebi’ne atandı ve buradan emekli oldu. İki kez evlendi: Muhlis Ethem ve Memduh Tepedelenligil. Okul dışında, kadın hakları için yürüttüğü faaliyetlere ara vermeden devam etti. Sabah ve İkdam gazetelerinde ilmi yazılar, Peyam-ı Sabah’ta edebi yazılar kaleme aldı. İlk romanı (Şebab-ı Tebah) 1911 yılında basıldı ve bunun dışında üç yüz kadar öykü, sahnelenmiş piyesler, operetler ve filme alınmış senaryolar kaleme aldı. 1930’lu yıllarda köşesine çekilmeye zorlandı ve ismi hafızalardan silindi. 10 Şubat 1958 tarihinde İstanbul’da yalnız ve unutulmuş bir durumda bir akıl hastanesinde vefat etti. Peki, onu yapılan çalışmalara konu edecek, ismini tarihin karanlık dehlizlerinden çıkaracak kadar önemli kılan ne idi?
Nezihe Muhiddin Osmanlı’daki kadın hareketini Cumhuriyet’in ilk yıllarında da devam ettirmiş, kadınların çeşitli sorun ve hak talepleri üzerine eğilmiş ve en önemlisi de Kadınlar Halk Fırkası’nı (KHF) kurma teşebbüsünde bulunmuştur. Savaş sonrası hak mücadelesi için uygun zemin oluştuğunu düşünen Muhiddin ve arkadaşları, özellikle siyasal hakların kazanılmasını birinci amaç haline getirdiler. Bu amacı, düzenledikleri şuralarda ve verdikleri röportajlarda sık sık ifade ettiler. 15 Haziran 1923’te Darülfünun’da düzenlenen bir konferans sonunda KHF’nin kurulduğu açıklandı ve 27 maddelik parti nizamnamesi ve programı yayımlandı. KHF’nin amacı, kadınların siyasi ve sosyal haklarını kazanmak, Meclis’te bu hakları savunmak ve kadınlığın statüsünü yükseltmekti. Zihnioğlu’nun değindiği üzere, “parti kadın hakları siyasaları yürüten ve yalnızca kadınlardan oluşan siyasal bir cemiyetti”. KHF Dâhiliye Vekâleti’nin iznini beklerken birçok faaliyette bulundu (Maarif Kongresi, Beynelmilel Kadın İttihadı’na temsilci gönderme, Hukuk-i Aile Kararnamesi üzerine bir kadın konferansı düzenlemek ve Medeni Kanun için etkin bir kamuoyu oluşturmak gibi). Beklenen cevap başvurudan tam sekiz ay sonra geldi; KHF’nin programı çeşitli nedenlerle onaylanmamış ve fırkanın kurulmasına izin verilmemişti.
Parti kurma izni alamayan Nezihe Muhiddin ve parti üyeleri, kadınların siyasi ve sosyal haklarına yönelik ffaliyetlerini devam ettirmek için 7 Şubat 1924 tarihinde Kadınlar Birliği’ni kurdular ve başkanlığına Nezihe Muhiddin’i seçtiler. Kadınlar Birliği Nizamnamesi’nden fırkanın nizamnamesindeki siyasal hakların alınmasına yönelik madde çıkarılmış ve nizamname daha da yumuşatılmıştır. Buna rağmen, TKB ve Nezihe Muhiddin kadınların siyasal hakları için çeşitli girişimlerde bulunmuştur. 1925 yılında İstanbul’da boşalan bir mebusun seçimi sırasında TKB’nin kadın mebus gösterme hamlesi yapılmış, fakat anayasal olarak mümkün olmadığı cevabını almışlardır. Bu girişimi, Kadın Yolu dergisinin yayımlanmaya başlanması, CHF’ye üyelik başvurusu yapılması, eşit işe eşit ücret propagandası ve 1927 yılında siyasi hakların nizamnameye eklenmesi izlemiştir. 1927 seçimleri için kadın mebus adaylarının seçilmesi için tekrar girişim başlatmalarına rağmen, önlerine dikilen anayasal engelini feminist bir erkek aday gösterme yoluyla aşmak istemişler, fakat başarısız olmuşlardır.
TKB’nin bu faaliyetleri başta Yunus Nadi olmak üzere birçok kişi tarafından eleştirilmiştir. TKB’nin siyasal hakları yeniden gündeme getirmesi üzerine, 1927 Kongresi’nde hesaplarda ve idare heyetinin seçiminde yolsuzluk yapıldığı iddiasıyla birliğin resmen teftişine karar verilmiş, TKB’den istifalar başlamış ve Birlik, geçici bir süreliğine faaliyetten men edilmiştir. Faaliyete başlamasından sonra, 26 Eylül 1927 tarihli Kongre’de birlik içerisindeki muhalif grup baskın çıkmış, Saime Hanım, birliğin yeni başkanı olarak seçilmiş ve Nezihe Muhiddin, Birlik’ten ihraç edilmiştir. TKB ise 10 Mayıs 1935’te “Türk kadınına Türk erkeği kadar hak verildiği ve TKB’nin etkinliğine devam etmesine gerek kalmadığı” belirtilerek feshedilmiştir.
İhraç sonrası Muhiddin’e İstanbul Vilayeti ve TKB tarafından dava açıldı, ancak af kanunu ile davalar düştü. Bu olaylardan sonra 1931‘de Türk Kadını kitabını yayımladı. 1930’dan sonra yayımlanan eserlerde Nezihe Muhiddin’in adı unutuldu. Nezihe Muhiddin’in icraatları, Kemalist devletin tasarladığı yeni kadın portresiyle uyuşmamış ve gerek faaliyetleriyle gerek fikirleriyle otoriter devletten bağımsız bir yol çizmeye çalışmıştı. Zihnioğlu’nun dediği gibi “Nezihe Muhiddin’in Türkiye’nin tarihinden silinmesi süreci, mahkeme, yıldırma, unutturulma ve reddedişe dayalı bir yol izledi”. Geçen hafta yaşananlar her ne kadar sevindirici ve umut verici olsa da, o günden bugüne kadının siyasi alandaki temsiliyetinde (Nezihe Muhiddin, Merve Kavakçı ve başörtülü milletvekilleri) ideolojik arkaplan ve erkek egemen yapılanm maalesef hala önemli bir rol oynamaktadır.
(Not: Nezihe Muhiddin KHF ve TKB ile ilgili daha ayrıntılı bilgi için bkz. Yaprak Zihnioğlu, Kadınsız İnkilap)
atacanatakan88@gmail.com
Geçen hafta itibariyle 31 Ekim, Türkiye’nin siyasi tarihinde önemli bir gün olarak kalacak, çünkü Ak Partili dört kadın milletvekili, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki çalışmalara başörtüleriyle katıldılar. Böylece, Türkiye önemli bir eşikten daha geçmiş oldu. Daha önce bu anlamda çeşitli siyasi krizler yaşanmış, istenmeyen görüntüler ortaya çıkmıştı (bkz. Merve Kavakçı olayı). Ancak birkaç muhalif yorum dışında, bu hareket, Meclis içinden ve dışından olumlu tepkiler aldı. Kadınların siyasetteki temsiliyetinin gündeme geldiği bu günlerde Cumhuriyet’in ilk yıllarına dönmek ve Nezihe Muhiddin’i hatırla(t)mak yararlı olacaktır.
Yaprak Zihnioğlu’na göre Nezihe Muhiddin, “Osmanlı feminizminin öncü kişiliklerinden biri olarak, Batı’nın etkinliklerini, yayınlarını izlediği Şair Nigar, Fatma Aliye ve Halide Edib’in de içinde yer aldığı büyük kadınlar kuşağının son üyesi” idi. Muhiddin, 1889’da İstanbul Kandilli’de doğdu. Eğitimini evde aldığı derslerle tamamladı; Arapça, Farsça, Almanca ve Fransızca öğrendi. Yirmi yaşına geldiğinde meslek hayatına başladı. İttihat ve Terakki Kız Sanayi Mektebi’ne müdür tayin edildi. Burada jimnastik, lisan, piyano, biçki-dikiş derslerinin öğretmenliğini üstlendi. Daha sonra Selçuk Hatun Sultanisi, Kız Hayat Mektebi ve İzmir Hilal Sultanisi müdürlüklerinde bulundu. Savaş zamanı okulunu dikimevine dönüştürdü, İlk Tedavi Hastanesi’nde öğrencileriyle birlikte hastabakıcılık yaptı. 1929’da Gazi Osmanpaşa Erkek Orta Mektebi’ne atandı ve buradan emekli oldu. İki kez evlendi: Muhlis Ethem ve Memduh Tepedelenligil. Okul dışında, kadın hakları için yürüttüğü faaliyetlere ara vermeden devam etti. Sabah ve İkdam gazetelerinde ilmi yazılar, Peyam-ı Sabah’ta edebi yazılar kaleme aldı. İlk romanı (Şebab-ı Tebah) 1911 yılında basıldı ve bunun dışında üç yüz kadar öykü, sahnelenmiş piyesler, operetler ve filme alınmış senaryolar kaleme aldı. 1930’lu yıllarda köşesine çekilmeye zorlandı ve ismi hafızalardan silindi. 10 Şubat 1958 tarihinde İstanbul’da yalnız ve unutulmuş bir durumda bir akıl hastanesinde vefat etti. Peki, onu yapılan çalışmalara konu edecek, ismini tarihin karanlık dehlizlerinden çıkaracak kadar önemli kılan ne idi?
Nezihe Muhiddin Osmanlı’daki kadın hareketini Cumhuriyet’in ilk yıllarında da devam ettirmiş, kadınların çeşitli sorun ve hak talepleri üzerine eğilmiş ve en önemlisi de Kadınlar Halk Fırkası’nı (KHF) kurma teşebbüsünde bulunmuştur. Savaş sonrası hak mücadelesi için uygun zemin oluştuğunu düşünen Muhiddin ve arkadaşları, özellikle siyasal hakların kazanılmasını birinci amaç haline getirdiler. Bu amacı, düzenledikleri şuralarda ve verdikleri röportajlarda sık sık ifade ettiler. 15 Haziran 1923’te Darülfünun’da düzenlenen bir konferans sonunda KHF’nin kurulduğu açıklandı ve 27 maddelik parti nizamnamesi ve programı yayımlandı. KHF’nin amacı, kadınların siyasi ve sosyal haklarını kazanmak, Meclis’te bu hakları savunmak ve kadınlığın statüsünü yükseltmekti. Zihnioğlu’nun değindiği üzere, “parti kadın hakları siyasaları yürüten ve yalnızca kadınlardan oluşan siyasal bir cemiyetti”. KHF Dâhiliye Vekâleti’nin iznini beklerken birçok faaliyette bulundu (Maarif Kongresi, Beynelmilel Kadın İttihadı’na temsilci gönderme, Hukuk-i Aile Kararnamesi üzerine bir kadın konferansı düzenlemek ve Medeni Kanun için etkin bir kamuoyu oluşturmak gibi). Beklenen cevap başvurudan tam sekiz ay sonra geldi; KHF’nin programı çeşitli nedenlerle onaylanmamış ve fırkanın kurulmasına izin verilmemişti.
Parti kurma izni alamayan Nezihe Muhiddin ve parti üyeleri, kadınların siyasi ve sosyal haklarına yönelik ffaliyetlerini devam ettirmek için 7 Şubat 1924 tarihinde Kadınlar Birliği’ni kurdular ve başkanlığına Nezihe Muhiddin’i seçtiler. Kadınlar Birliği Nizamnamesi’nden fırkanın nizamnamesindeki siyasal hakların alınmasına yönelik madde çıkarılmış ve nizamname daha da yumuşatılmıştır. Buna rağmen, TKB ve Nezihe Muhiddin kadınların siyasal hakları için çeşitli girişimlerde bulunmuştur. 1925 yılında İstanbul’da boşalan bir mebusun seçimi sırasında TKB’nin kadın mebus gösterme hamlesi yapılmış, fakat anayasal olarak mümkün olmadığı cevabını almışlardır. Bu girişimi, Kadın Yolu dergisinin yayımlanmaya başlanması, CHF’ye üyelik başvurusu yapılması, eşit işe eşit ücret propagandası ve 1927 yılında siyasi hakların nizamnameye eklenmesi izlemiştir. 1927 seçimleri için kadın mebus adaylarının seçilmesi için tekrar girişim başlatmalarına rağmen, önlerine dikilen anayasal engelini feminist bir erkek aday gösterme yoluyla aşmak istemişler, fakat başarısız olmuşlardır.
TKB’nin bu faaliyetleri başta Yunus Nadi olmak üzere birçok kişi tarafından eleştirilmiştir. TKB’nin siyasal hakları yeniden gündeme getirmesi üzerine, 1927 Kongresi’nde hesaplarda ve idare heyetinin seçiminde yolsuzluk yapıldığı iddiasıyla birliğin resmen teftişine karar verilmiş, TKB’den istifalar başlamış ve Birlik, geçici bir süreliğine faaliyetten men edilmiştir. Faaliyete başlamasından sonra, 26 Eylül 1927 tarihli Kongre’de birlik içerisindeki muhalif grup baskın çıkmış, Saime Hanım, birliğin yeni başkanı olarak seçilmiş ve Nezihe Muhiddin, Birlik’ten ihraç edilmiştir. TKB ise 10 Mayıs 1935’te “Türk kadınına Türk erkeği kadar hak verildiği ve TKB’nin etkinliğine devam etmesine gerek kalmadığı” belirtilerek feshedilmiştir.
İhraç sonrası Muhiddin’e İstanbul Vilayeti ve TKB tarafından dava açıldı, ancak af kanunu ile davalar düştü. Bu olaylardan sonra 1931‘de Türk Kadını kitabını yayımladı. 1930’dan sonra yayımlanan eserlerde Nezihe Muhiddin’in adı unutuldu. Nezihe Muhiddin’in icraatları, Kemalist devletin tasarladığı yeni kadın portresiyle uyuşmamış ve gerek faaliyetleriyle gerek fikirleriyle otoriter devletten bağımsız bir yol çizmeye çalışmıştı. Zihnioğlu’nun dediği gibi “Nezihe Muhiddin’in Türkiye’nin tarihinden silinmesi süreci, mahkeme, yıldırma, unutturulma ve reddedişe dayalı bir yol izledi”. Geçen hafta yaşananlar her ne kadar sevindirici ve umut verici olsa da, o günden bugüne kadının siyasi alandaki temsiliyetinde (Nezihe Muhiddin, Merve Kavakçı ve başörtülü milletvekilleri) ideolojik arkaplan ve erkek egemen yapılanm maalesef hala önemli bir rol oynamaktadır.
(Not: Nezihe Muhiddin KHF ve TKB ile ilgili daha ayrıntılı bilgi için bkz. Yaprak Zihnioğlu, Kadınsız İnkilap)