Bir
gün sokakta yürürken, hiç beklemediğim bir anda bir aşk cinayetine
tanık oldum. Böyle şeyleri sadece filmlerde görmeye alışkın olduğum için
şaşkınlığımı bastırmam oldukça uzun bir zaman aldı. Olay ziyadesiyle
ilginçti. Bir aslan, onu başka bir aslan ile aldattığına inandığı eşini
tabancasından çıkan sayısız kurşunla delik deşik etmişti. Sanırım böyle
bir şeydi ya da özneleri karıştırdım.
Başka bir hikaye anlatayım o zaman, bir akşam haberleri izlerken; bir
kartalın, kurdukları şirketten daha fazla pay alabilmek ve böylelikle
daha ciddi bir gelir elde etmek için, sadece ortağı değil en yakın
arkadaşı da olan bir başka kartalı zehirleyerek öldürdüğü haberini
izlerken zihnimde dalgalanmalar olduğunu fark ettim ve sanırım yine
öznelerle ilgili bir sorun yaşamaktayım.
Nispeten daha emin olduğum bir hikayeye geçeyim o zaman, bir grup
timsahın gece el ayak çekilince kendi suyun içinde kendi halinde dolaşan
bir dişi timsaha aniden saldırarak ona önce tecavüz edip sonra da bu
zavallı dişi timsahı döverek acımasızca öldürdüklerini okuduğum zaman
elimden gazeteyi fırlatıp bir kenara attım. Evet, ben de farkındayım bu
hikayede de bir gariplik olduğunun.
Geçen gün okuduğum bir polis zaptını paylaşayım o zaman sizlerle; 20-21
yaşlarında bir grup pirana suç işlemek için teşekkül oluşturmak suçundan
tutuklanmıştır. İsimleri F.D., A.Ş., Z.M., ve H.G. olan piranalar Su
Ürünleri Fakültesi önünde kurdukları tezgahlarda havyar görünümü
verdikleri eroinleri gençlere pazarlarken suç üstü yakalanmışlardır.
Çete üyelerinin silah kaçakçılığı ve kadın ticareti de yaptıkları
yapılan soruşturma sonucu ortaya çıkmıştır...
Biliyorum,
ne yapsam olmayacak çünkü hiçbir hayvan bu kadar vahşi olmayı
başaramaz. Ne dersek diyelim, onlardan daha vahşi bir tür olduğumuz
gerçeğini değiştiremeyiz. Dünya üzerinde yaşayan ve yaşamış olan en
vahşi tür insan oğludur ve bu asla ve asla değişmeyecektir. Biz "ilkel"
kabileleri "medeni" hale getirmek için onların doğa dengesini sağlamak
için yaptıkları her şeyi hor görmeye devam edeceğiz. Onlar hayvanlara
saygı duyarken, biz birbirimize saygı duymayı bile beceremeyeceğiz.
Hatta bizi doğru yola davet eden insanları, çevrenin yok olmasının bizim
yok olmamız anlamına geldiğini bize anlatmaya çalışan adamları hiç
düşünmeden öldüreceğiz; tıpkı 1988 yılında Chico Mendes'i ve Miguel
Tzenke'yi öldürdüğümüz gibi ve daha nicelerini.
Luis Sepulveda, bu kısa ama muhteşem romanını bu iki isme adamış.
Romanda adından da anlaşıldığı gibi aşk romanları okuyan bir ihtyarın
hikayesi anlatılmakta ama bu adamın tek meziyeti aşk romanları okumak
değil. O bir çevre dostu, "medeni" olarak geldiği yağmur ormanlarında
giderek "ilkelleşerek" doğaya saygı duymayı, hayvanlarla uyumlu yaşamayı
öğrenir ve öğretmeye çabalar. Roman bir saat içinde okuyup
bitirebileceğiniz ancak etkisini üzerinizde uzun süre hissedeceğiniz bir
hacimde. Yaşlı adam bir ozelotle savaşarak, bir onur mücedelesi yaparak
kapatır romanı ve biz, yani olaya dışarıdan bakanlar aralarındaki
savaşın ne kadar dürüst ve onurlu olduğunu izler ve medeniyetin tek
dişine de saldırmaya meylederiz.
Roman 2001 yılında Rolf De Heer tarafından sinemaya aktarılmış ama kitap kadar büyük bir başarı sağlayamamıştır.
Ben de bu yazımı Luis Sepulveda'nın affına sığınarak Kardeniz Sahil Yolu
projesi kapsamında yapılan kıyıma karşı durduğu için 2005 yılının
temmuz ayında katledilen Av. Cihan Eren'e atfediyorum. ALINTI
***
Aşk
Romanları Okuyan İhtiyar adlı romanıyla tanıdığımız Luis Sepulveda, 1949
yılında Şili'de doğdu. Öğrenci ve sendika eylemlerine katıldıktan sonra
siyasi sığınmacı olarak Ekvador'da yaşadı. Peru, Ekvador ve
Kolombiya'da tiyatro toplulukları kurdu, gazetecilik yaptı.1980 yılından
bu yana Almanya'da yaşıyor. "Gabriela Mistral Şiir Ödülü" ve "Romulo
Gallgegos Roman Ödülü" de aralarında olmak üzere şiirleri, öyküleri,
denemeleri, radyo ve tiyatro oyunlarıyla bir çok ödül kazandı. Dünya
çevre hareketinin önemli adlarından Chico Mendes'e adanan ve 1988
"Premio Tigre Juan Kısa Roman Ödülü"nü alan "Aşk Romanları Okuyan
İhtiyar" kısa sürede ondan fazla ülkede yayınlandı. Türkçeye çevrilen
ikinci romanı olan "Dünyanın Sonundaki Dünya" adlı bu romanında Luis
Sepulveda, günümüzdeki balina katliamını işliyor. İnsanoğlunun her türlü
teknolojik ve parasal desteğini arkasına almış acımasız ve açgözlü bir
balina avcısı Japon kaptana karşı hayatını denize ve oradaki yaşama
adamış yaşlı bir kaptanın ve tayfası Küçük Pedro'nun savaşımını konu
edinen roman, hiç beklenmedik bir olayla sona eriyor. Bu kitap, çevre
sorunları konusunda umutsuzluğa düşenler için Antartika yakınlarından,
"Dünyanın Sonundaki Dünya"dan gelen bir umut mesajı...