Tuesday, October 16, 2012

Yarın Dünya Gıda Günü: 1 milyar aç ve 1 milyar obez yan yana...


16 Ekim Dünya Gıda Günü dolayısıyla bir açıklama yapan Gıda Mühendisleri Odası Genel Başkanı Petek Ataman, dünyada yaşanan açlık ve yetersiz beslenmenin nedeninin üretim yetmezliği değil, üretim ve tüketimin adaletli bir şekilde sağlanamaması olduğunu söyledi.
16 Ekim Dünya Gıda Günü dolayısıyla bir açıklama yapan Gıda Mühendisleri Odası Genel Başkanı Petek Ataman, dünyada yaşanan açlık ve yetersiz beslenmenin nedeninin üretim yetmezliği değil, üretim ve tüketimin adaletli bir şekilde sağlanamaması olduğunu söyledi.
"Dünya'da 1 milyar aç, 1 milyar da obez insan var!"
Birleşmiş Milletler Tarım ve Gıda Örgütü (FAO)'nun, bu yılki kutlamanın ana temasını "Dünyayı Beslenmenin Anahtarı Tarımsal Kooperatifler" olarak ilan ettiğini kaydeden Ataman, sermayenin doğayı, insanı ve emeği tarumar ettiğini belirterek, "1 milyar insanın açlıktan, bir o kadar insanın ise dengesiz ve sınırsız gıda tüketimi yani obeziteden kaynaklanan sağlık sorunları yaşadığı bir ortamda, Dünya Gıda Günü`nü hep birlikte yeniden kutluyoruz (!)" açıklamasında bulundu.
"Bir yanda gıdayı çöpe atanlar diğer yanda açlar"
Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Dr. Turhan Tuncer ile Kimya Mühendisleri Odası Başkanı Mehmet Besleme ile birlikte yapılan ortak açıklamada, bir yanda gıda artıklarını çöpe atan ülkeler varken diğer yanda açlığın yaşanıyor oluşuna dikkat çeken Ataman, "bu koşullarda gıda ticaretinin tümüyle serbestleştirilmesi; tarımsal fiyatların ve üretimin dış etkilere ve spekülasyona daha açık hale gelmesi; tarımsal üretimin sürdürülebilirliğini sağlayacak politikaların önemini de bir kez daha gözler önüne sermiştir" diye konuştu.
"Gıda, silah kadar önemli bir madde"
Bugün gıdanın silah kadar önemli bir madde olduğunun kabul edildiğini kaydeden Ataman, açlık tehlikesi bu kadar belirgin iken, gıdanın serbest piyasa ekonomisinin insafına bırakılamayacağını dile getirdi. Dünya Bankası rakamlarına göre temel gıda fiyatları son dört yılda yüzde 100`e yakın oranda arttığını ifade eden Ataman, "daha önce söyledik, yine söylüyoruz: Dünyada yaşanan açlık ve yetersiz beslenmenin nedeni üretim yetmezliği değil, üretim ve tüketimin adaletli bir şekilde sağlanamamasıdır. Kontrol altına alınamayan gıda fiyatları sorunu, dünyada ve ülkemizde sıklıkla gündeme gelmektedir. Doğru politikalar belirlenememesi halinde, bu durumun ülkeler için bağımsızlık sorunu haline geleceğinden kimsenin şüphesi olmamalıdır" dedi.
"Üretici tarımsal üretimden vazgeçiyor"
Yaşanan bu olumsuzlukların, birincil üretimle uğraşan çiftçi ve üreticiyi üretimden uzaklaştırmaması gerektiğini ifade eden Ataman, kırsal ve kentsel hayatta yoksulluğun artmakta olduğunun altını çizdiği açıklamasında, "üretici tarımsal üretimden vazgeçerek şehirlere göç etmekte, üreticinin etkin bir örgütlülük içinde olmaması bu süreci hızlandırmaktadır. Tarımsal üretimle uğraşanlar zorlu bir yaşam içerisindedirler. Üretime küsen üreticiyi daha sonra geri döndürmek mümkün olmayacaktır. Yeterli ve uygun fiyatta gıda arzının sağlanması için tarımsal üretimin sürekli olarak yapılması kaçınılmazdır. Uygulanan her politikanın, verilen desteklerin üretimi kısıtlayıcı yönde olmaması ve doğru yönlendirilmesi temel hedef olmalıdır. Küçük üreticinin korunması, üretimden uzaklaştırılmaması bir diğer hedef olmalıdır" görüşünü savundu.
Tarımsal üretim ve buna bağlı olarak küçük üreticinin hayatta kalması ve etkin üretim yapmasının tek yolu olan tarımsal kooperatifler ve üretici örgütlerinin; aynı zamanda güvenli üretimin de biricik anahtarları olduğuna değinen Ataman, tarımsal kooperatifler ve üretici örgütleri olmaksızın izlenebilirliğin sağlanmasının olanaksız olduğunu dile getirdi.
"Kır emekçileri kapitalizmle mücadele edemiyor"
Türkiye'de 12 Eylül sonrasında sendikaların sadece ekonomik bir çıkar birlikteliğine dönüşürken, sosyal ve siyasal aidiyetin de zayıfladığına işaret eden Ataman, kent yoksullarının temel geçim araçlarından uzaklaşırken, kır emekçilerinin de kapitalizmin acımasız koşullarıyla rekabet edemez hale geldiğini belirterek, "bütün bu süreç kır ve kentte yoğun bir emek ve doğa sömürüsüyle perçinlendiğinde, yaşama ve dayanışma olanakları giderek daralmıştır. Bu çerçevede uzun yıllar boyunca kooperatiflerin yapılanması siyasi olarak pek tercih edilmeyen yapılar olarak değerlendirilmiştir. Ancak gelinen noktada; bu örgütlenme modelinin önemi FAO tarafından da altı çizilerek vurgulanmaktadır" diye konuştu.
"Kırsalın tasfiyesi iktidar ve kapitalist modelin sonucu"
Kırdaki bu yıkıcılık karşısında direnmeye ve ayakta kalmaya çalışan üreticilerin birlikte üretmek, paylaşmak ve birbirlerinin sorunlarından haberdar olmak durumunda olduğunu dile getiren Ataman, "kırsaldaki üreticinin ürününü aracısız alıcısına ulaştırmasının sağlanması, geleneksel tarımda ısrar ederek geçimini sağlayan bu yapıların, şirketlerin emeği artıklaştırma, doğayı atık haline getirme süreçlerine direnebilmeleri için, ekonomik açıdan güçlü bir konum elde etmeleri gerekmektedir. Kırsalda üretim yapanların tasfiyesi eninde sonunda bir siyasal iktidar ve kapitalist modelin sonucudur. Ancak bu siyasal yönelimin tekrar sorgulanmasının vazgeçilmez olduğu günümüzde, kooperatifler yoluyla birincil üreticilerin gerçek anlamda birlikteliğini sağlamanın yollarını aramamız gerekmektedir" dedi.
"Kooperatifleşme sağlanmalı"
Sömürü düzeninin giderek yerleştiği günümüzde, doğayı ve emeği birlikte geliştirecek, üreticiyi üretimden uzaklaştırmayacak üretim tarzlarına ihtiyaç olduğunun altını çizen Ataman, açıklamasını şu sözlerle noktaladı: "bu ihtiyaç aynı zamanda kendi geçim araçlarımızı üretme, geleceğimiz üzerinde söz sahibi olma ve temelde de kendi kendimizi yönetebilme gerekliliğinden doğmaktadır. Yıllardır her gıda gününde söylediğimiz gibi, tohumdan sofraya, tarladan üreticiye tüm aşamalarda gıda güvenliği ve güvencesinin sağlanması ile halkın ucuz ve sağlıklı gıdaya ulaşabilmesi; kooperatifleşmeyi bir kez daha hedeflenen faydayı sağlamak üzere bu yapıları sadece ekonomik değil, aynı zamanda siyasal bir mücadele bütününün bileşeni olarak görmekle mümkün olabilecektir."
Yusuf Yavuz