Wednesday, November 9, 2016

Matild Manukyan: Türkiye'de 20.yy’ın en önemli işkadınlarından biri



İstanbul’da genelevler 19.uy’ın sonlarına doğru, özellikle de Kırım savaşı (1853-1856) zamanında askerlerin temel ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla açılmış ve kurumsallaşmaya başlamıştır. Galata’da ve daha sonrasında Beyoğlu’nda açılan ve oldukça rağbet gören genelevler, günümüzde birçok zorluklarla karşılaşmış olsa dahi hala yerlerini koruyup, hizmetlerini sürdürmektedirler.  

Bugün Türkiye’de genelevlerin yaklaşık olarak % 85’i illegal olarak yürütülmektedir. Bunun sebebi ise, Türkiye’de 100.000’den fazla seks işçisinin çalışıyor olması ama sadece 15.000 seks işçisinin resmi olarak çalışılmasına izin verilmesidir.

Türkiye`deki genelevlerden bahsedip bu alanda büyük rol oynayan Matild Manukyan’ı unutamayız.

Matild Manukyan 1914 yılında İstanbulda doğdu.İstanbullu aristokrat bir Ermeni ailesinin kızı. ``Notre Dame de Sion`` lisesini bitiren ve iş hayatına sosyete terziliği ile başlayan Manukyan, eşinin ölümünün ardından oğluyla tek başına kaldı.

Manukyan açtığı atölyede kıyafet dikerek para kazandı. Karaköyde babasına ait binaları genelev işletmecilerine kiraya veren Manukyan, buradan alacağını ödemeyen bir kiracısı vasıtasıyla geneleve ortak oldu. Önce ev sahipliği ile bu işe başlayan Manukyanın yıllar içinde işlettiği genelev sayısı 14ü buldu.
Daha sonra Manukyana ait genelevlerin sayısı 37`e ulaştı.

 Matlid Manukyan 20.yy’ın en önemli işkadınlarından biridir. O, genelevlerden kazandığı paralarla çok sayıda gayrimenkul aldı.Üstüste vergi rekortmeni seçildi, resmi görevlilerden vergi rekortmenliği plaketleri aldı. M&M adını verdiği özel müzede başarılarını sergiledi.

Genelev patroniçesinin son mal varlığı şöyle; Manukyan`ın 50 dairesi, 50 dükkânı, 4 hanı, 4 yazlığı,220 ticari taksi plakası, 37 genelevi, 40 binası, 2 fabrikası, Kalamış`ta yatı, bir Rolls-Royce, dört BMW ve dört tane de Mercedes otomobil ile oteli vardır. Kiracıları arasında Şişli Belediyesi ile Şişli Adliyesi de yer alıyor.

``Genelev kraliçesi`` ve ``Genelev patroniçesi`` olarak bilinen Matild Manukyan kendini hayır işlerine de adadı.  Sağlığında pek çok kimsesiz ve yoksul öğrenciyi okuttuğu bilinir. çeşitli vakıflara üzerinde dairebağışladı. Cemaatinin kilisesine bağış yapmak istemiş, ama kilise kabul etmemiş. Manukyanın iflastan kurtardığı üç iş adamı, Çinde yaptırdıkları Manukyan’ın heykelini ünlü işkadınının evinin bahçesine dikti.

Matild Manukyanın falliyetini çok sayıda kınayan olsa da, onun Türkiyenin iş hayatında oynadığı büyük rol hepimizin malumu.

 Genelev patroniçesi Matild Manukyan, 21 Şubat 2001 tarihinde Beyoğlunda bulunan Üçhoran Kilisesinde düzenlenen törenin ardından Şişli Ermeni Mezarlığında toprağa verildi.

Astghik Igityan
Kaynak: http://www.ermenihaber.am/tr/news/2014/03/19/Matild-Manukyan-T%C3%BCrkiye-de-20-yy%E2%80%99%C4%B1n-en-%C3%B6nemli-i%C5%9Fkad%C4%B1nlar%C4%B1ndan-biri/22793


Saturday, November 5, 2016

DERYA ÖZKAN YAZDI Aranızda Kürt Var mı?


Bu ülkede çocuklar annelerine hiç sormayacakları soruları sordular, bu ülkede anneler çocuklarından hiç duymayacakları soruları duydular. 

Derya Özkan İstanbul - BİA Haber Merkezi 06 Kasım 2016, Pazar 00:01 

Şimdi bir yumurta 
en mahrem yerinden çatladı
her yer safran bu masal diyarında…

“Soran olursa sakın Kürt olduğumuzu söyleme” diyordu annem. Neredeyse her sabah montumu giydirirken fermuarı tamamen çekip yüzümü ellerinin arasına alır ve gözlerimin içine delecek gibi bakarken söylerdi. Sanırım sene 1992, Taş Mektep’in 1-A sınıfının 523 numaralı mini mini birinci sınıf öğrencisiydim.
4 katlı bir apartmanın en üst katında oturuyorduk, annem, bir sabah bir de akşam sobanın kovasını değiştiriyordu. Sabahları kova seremonisine yetişemiyordum çünkü evde değildim ama akşam okuldan geldiğimde büyük bir ciddiyetle önlüğümü çıkarır, üstümü değiştirir sonra da annemin yanına gidip “hadi ben hazırım” der gibi bakardım. Kömürlük yerin altındaydı, çok ekşi ve mayasıl bir kokusu olurdu, her daireye ayrılmış küçük bölmelerde bütçelere göre alınmış kömürler odunlar olurdu. Hem çok korkar hem de çok keyif alırdım. Çıkabilecek büyük fareleri düşündükçe annemin eteğine bir el mesafesinde durur ama diğer yandan da cesaretle etrafı süzerdim. Annem ne kadar acele etse ben o kadar hüzünlenir biraz daha kömürlük kokusu solumak için hızlı hızlı nefes alıp verirdim.
Bir gün okuldan geldiğimde benden dört yaş küçük kardeşimi ve beni karşısına alıp, çok büyük uçakların seslerini duyarsak hızlıca kömürlüğe gitme oyunu oynayacağımızı söyledi. Uçakların bu oyunla nasıl bir alakası olabilir ki diye içimden geçse de pek oralı olmadım. Televizyonlarda Saddam diye biri dönüp duruyor, başka başka yerlere bombalar attığı söyleniyordu. Ne zaman bir uçak geçse, hemen kömürlüğe ineceğimizi düşünüp heyecanlanırdım.
Bir gün sınıfa okulumuzun asık suratlı müdürü girdi, yanında ondan daha asık suratlı bir adam vardı. Öğretmenimiz fırlar gibi ayağa kalkınca kader ortaklığı etmemek ayıp olur diyerek bizler de fırlamıştık. Asık suratlı müdürün yanındaki ondan daha asık suratlı adam, ülkemizin zor zamanlar geçirdiğini, bizlerin bunlara alet olmamamız gerektiğini birlik ve beraberlik içinde yaşamamız gerektiğini çok üst bir perdeden anlatıyordu.
Sonra o asık suratlı adam öyle bir soru sordu ki sanki herkes o anda dönüp bana bakmış gibi hissettim.
“Aranızda Kürt var mı?”
Annem tembih etmişti, söyleme demişti. Söylemedim, söyleyemedim. Ama kendimi elimi kaldırmış halde bulunca ben de duruma inanamamıştım. O anda aslında bir soru sormak istediğimi söyleyerek toparlamaya çalıştım. Asık suratlı adam sormam için başıyla onay verdi.
“Öğretmenim, bu Kürtler bizden ne istiyor?”
İlk defa içinde bulunduğum o ölümlü duygudan uzaklaşmış, ilk defa kendime dışardan bakmıştım. Kürt olduğumu saklamam gerektiği düşüncesi bile çok ağır geliyor her an bir yerde aniden “Ben Kürdüm” diyecekmişim gibi tedirgin oluyordum ama bu soruyla koskoca yedi yıllık –ki bunun 5 senesini bellek öncesi dönem kabul edersek- hayatımda kendimi o toz bulutunun dışında bulmuştum.
Bir ferahlık ama bir olmamışlık duygusu hatırladığım.
Duyduklarım ise beni duygudan duyguya sürüklüyordu. Meğerse Kürtler bu ülkeyi bölmek isteyen, bebekleri öldüren, askerleri öldüren, bombalar patlatan ve daha birçok kötülükler yapan insanlarmış. O an yıkılıyorum. Benim annem kimseyi öldürmemiştir inşallah diye geçiriyorum içimden.
Akşam okuldan döndüğümde eve çıkmak gelmiyor içimden, hızlıca tek gizlenecek yerime, kömürlüğe iniyorum. Ben katil olmayacağım, ben bebek öldürmek istemiyorum diye bir kütüğün üzerine oturup ağlamaya başladığımı hatırlıyorum.
Uzunca bir süre ağlamış olacağım ki saatin nasıl geçtiğini fark etmemişim, annemin bir komşuyla birlikte terliklerini şapırdatarak kömürlüğe indiğini duyduğumda panikten ne yapacağımı şaşırmıştım.
Annemse beni bulmanın mutluluğu ama diğer yandan yaşadığı korkunun siniriyle bana sarıldı. Eğilip yine yüzümü ellerinin arasına alıp sordu;
“Neden buradasın, ne oldu? Çok korktum…”
“Anne, sen hiç bebek öldürmedin değil mi? Asık suratlı adam dedi ki biz bebek öldürüyormuşuz”
Annemin dizlerinin üstüne çöküp ağlamaya başladığını görünce hemen boynuna sarıldım.
“Ağlama anne, ben biliyorum sen kimseye kıyamazsın” diyordum ama yetmiyordu. Annemin kalbi o gün orada çok kırıldı. Günlerce annemin suratına bakamadım.
Bu ülkede çocuklar annelerine hiç sormayacakları soruları sordular, bu ülkede anneler çocuklarından hiç duymayacakları soruları duydular.
Asık suratlı adamlar kendi yarattıkları gerçeklere inandılar, yaktılar, yıktılar…
Ve çocuklar, en çok çocuklar parçalandılar bu yalanlar altında.
Umut vadeden yarınlar dileğiyle. (DÖ/EKN)
Derya Özkan
Sakarya Üniversitesinde Türk Edebiyatı eğitimi aldı. 2006'da sivil toplum alanında çalışmaya başladı. 2009'da İtalya/Sicilya’ya gitti ve arkeoloji çalıştı. 2011'de Türkiye’ye döndü ve Mardin’e yerleşti. Uluslararası Sürdürülebilir Kalkınma Derneği genel sekreterliğini yaptı. 2014'den beri İstanbul’da yaşıyor.

Thursday, November 3, 2016

The Year in Pictures 2011, Los Angeles Times


PHOTOGRAPH BY: Carolyn Cole

PHOTOGRAPH BY: Carolyn Cole

PHOTOGRAPH BY: Michael Robinson Chavez

PHOTOGRAPH BY: Luis Sinco

PHOTOGRAPH BY: Luis Sinco

PHOTOGRAPH BY: Carolyn Cole

PHOTOGRAPH BY: Brian van der Brug

PHOTOGRAPH BY: Barbara Davidson


PHOTOGRAPH BY: Rick Loomis


PHOTOGRAPH BY: Irfan Khan


PHOTOGRAPH BY: Mark Boster


PHOTOGRAPH BY: Francine Orr


PHOTOGRAPH BY: Genaro Molina


PHOTOGRAPH BY: Liz O. Baylen


PHOTOGRAPH BY: Mariah Tauger


PHOTOGRAPH BY: Luis Sinco


PHOTOGRAPH BY: Wally Skalij


PHOTOGRAPH BY: Mariah Tauger


PHOTOGRAPH BY: Mel Melcon


PHOTOGRAPH BY: Ricardo DeAratanha