Ortadoğu'nun
neredeyse her ülkesinde yaşayan Çingeneler, son yıllarda yaşanan iç
savaşlar ve çatışmalar nedeniyle çok zor günler yaşıyor. Bu kadim halkın
Ortadoğu'da ki savaş ve iç-savaşlarda yaşananları, toplumsal
hafızlarında yer edinmiş bu zor zamanları, onlardan dinlemek
için, ne zamandır, Suriye sınırında ki kentlerde izlerini sürüyorum.
Sınırı geçebilenler sığındıkları kentlerin yanı başına derme çatma
çadırlarda ve harabelerde yaşamaya çalışıyorlar. Evet, Ortadoğu'nun
kimsesizleri, Çingenler, zor durumdalar. Özellikle son yüz yıldır
dünyada yaşanan savaş ve iç savaşlarda yaşadıkları hep göz ardı edildi,
bu halkın. Seslerini duyuracakları araçlardan yoksundular. Nazi
kamplarında yaşadıkları kitlesel ölümleri, uzun süre, ağıtlarla
taşıdılar genç kuşaklara. Sonra doksanlı yıllarda, doğu blokunun
çözülüşüyle birlikte kan gölüne döndü "Orta ve Doğu Avrupa" yaşanan iç
savaşlarda binlercesi ırkçı fanatik tarafından katledildiler, yüz
binlercesi evlerini ve yurtlarını terk etmek zorunda kaldılar. Daha on
yıl önce, Amerika'nın Irak'ı
işgalinden sonra, işkence haneleriyle ünlü Ebu Ghraib mahallesi
yakınlarında ünlü bir Çingene (Gajar) mahallesi vardı. Bağdat'ta yaşayan
Çingene kökenli "Gajar" topluluğunun başına gelenler, bu toplulukların
savaşlarda ve iç-savaşlarda yaşadıklarının küçük bir örneğiydi. Saddam
döneminde yaklaşık 50 bin nüfusuyla, kendi dilleriyle düğün ve
eğlencelerde müzik ve dans ederek yaşamaya çalışıyorlardı. Amerikan
işgali ve rejimin yıkılmasıyla birlikte, rejim yandaşlarının, etnik ve
dinsel azınlıkların evleri ve işyerleri, dini mekanları tahrip edildi.
Bu talanda Gajarlar da nasiplerini aldı. Gajarların yaşadıkları
mahalleler tamamen talan edilip, evleri yakıldı, kadın çocuk demeden
şiddete maruz kaldılar ve bu insanlar evlerinden göç etmek zorunda
kaldılar. Kadınlara cinsel şiddet de dahil olmak üzere her türlü şiddet
uygulandı. Çingenler işgalden sonraki çatışmalı süreçte, Irak genelinde
Şii militanlar ve El-Kaide gibi radikal gruplar tarafından çok sayıda
vahşi saldırıya maruz kaldılar. Bu saldırılar sonucunda binlerce kadın,
çocuk ve erkek hayatını kaybetti. Irak yönetimi bu saldırılara sessiz
kaldı. Bu tür saldırılar o denli vahşileşiyordu ki; Arap geleneklerine
göre kılıç kullanılarak bir insanı ensesinden kesip öldürmek, kurbanın
değersiz ve aşağı sosyal gruplarda olduğu anlamına gelir, nefret ve
vahşice ölümü ima eden bu yöntemle pek çok Çingene katledildi. Bu gün
Irakta her Çingene ailesinden bir yada bir kaç kişi bu fanatik gruplar
tarafından katledilmiştir. Bu katliamlara Irak hükümetinin göz yuması
sonucu binlerce Çingene aile yaşadıkları köyleri ve kentleri terk edip
büyük şehirlere kalabalıklar arasına sığındı. Dilencilik, hırsızlık,
fuhuş gibi yasal olmayan işlerle uğraşmak zorunda bırakıldılar. Büyük
bir bölümü de gittikleri her yerde, bu topluluklara uygulanan ayrımcılık
yüzünden, yeniden göçebe hayata geçmek zorunda kaldı. Pek çok grup da
ülke dışına sürüldü. Yeni rejimin muktedirleri "bir İslam ülkesinde alkol satıcılarına ve fahişelere yer yoktur" diyordu. Bu şiddete maruz kalan bir Çingene "İşgalden sonra, şimdi Iraklılar Müslüman olduklarının farkına vardı, benim burada yaşamam zor hale geldi"
diyordu. Bu gün, radikal Şii grupların liderleri sık sık Çingeneleri
ahlaka uygun davranmaları ve İslami yaşam koşullarını yerine getirmeleri
için uyarıyor. Kızlarının çıplak dolaştığını, dans ettiklerini, alkol
ve uyuşturucu satıp kullandıklarını söyleyerek toplumu Çingenlere karşı
kışkırtıyorlar.
Mısır'da ise yaklaşık iki buçuk milyon Çingene bulunmasına rağmen,
bunların büyük çoğunluğunun doğum kayıtları, kimlik kartları resmi
olarak bulunmuyor. Kahire ve İskenderiye gibi pek çok şehirde nüfusları
yüzbinleri bulan Dom (Çingene) grupları yaşamaktadır. Sosyal olarak
izole edilen Çingene grupları Mısır'ın yoksul bölgelerinde yaşamak
zorunda bırakılmışlardır. Nil vadisinde, kirli su kanallarının
çevresinde son derece kötü evlerde yaşamaktalar. Daha çok metal
işçiliği, dansçılık, falcılık gibi gündelik işlerde çalışmaktalar
2011 yılında Mübarek'in devrilmesinden sonar, Nil kıyısında ki pek çok
Çingene devrime büyük umutlar bağlamıştı ama kısa zamanda "gelenin
gideni arattığı" güçlenen İslamcıların etnik ve dinsel azınlıkları
kendilerine eşit görmeyecekleri ortaya çıktı. Yaşanan son darbeyle de
geleceğe dair belirsizlik artı. Son günlerde, özellikle, Sina ve
İskenderiye de Dom gruplarına saldırı haberleri gelmekte.
Mart 2011'de Suriye'de başlayan ve üçüncü yılına giren savaş sonucunda
her etnik gruptan milyonlarca insan yaşadıkları yerlerden ayrılmak
zorunda kaldı. Bir kısmı çatışmaların daha az olduğu, nispeten güvenli
kentlere göç etti, bir milyonu aşkın Suriyeli de ülkelerini terk edip,
komşu ülkelere sığınmak zorunda kaldı. Suriye'nin nerdeyse her yerine
dağılan, Dom, Dummi, Nawar, Kurbet, Zott gibi adlarla anılan, yerleşik
ve yarı göçebe beş yüz binin üzerinde Çingene yaşıyordu, bugün
Suriye'den ülkemize sığınan Çingenelerin verdikleri bilgilere göre; üç
yıldır süren savaş ve çatışmalı durum nedeniyle, Çingenelerin rejim ve
muhalifler arasında ki çatışmalarda tarafsız kalmalarından dolayı, hem
rejim hem de muhalifler tarafından göçe zorlanmakta, evleri ve malları
yıkılıp yağmalanmaktadır. Halep'e yapılan hava saldırıları sonucu
Çingenlerin yoğunluklu yaşadığı Haydariye, Eşrefiye gibi mahallerde pek
çok ölüm olmuş, bu gün bu mahalleler tamamen boşalmış durumdadır.
Buradan göç edip gelen onlarca aile Birecik'te Fırat'ın kenarında
çadırlarını kurmuşlar ve burada yaşamaya çalışmaktadırlar. İçlerinde
yaşlı olan "ne zaman savaş olsa bize gelip dokunuyor, biz Domları
kimse istemiyor. Irak'ta Lübnan'da şimdide Suriye'de il bize düşman
oluyorlar. Siz namussuzsunuz, Hırsızsınız, içki içip davul çalıyorsunuz
diyorlar, oysa asıl hırsız onlar bizim her şeyimizi çaldılar. Esat da
evlerimizi bombaladı. Şimdi çoluk çocuk aç, Fırat'ın suyuna muhtacız, diyor.
Özellikle son dönemde güçlenen El Kaideyle ilişkili gruplar
denetimlerinde ki bölgelerde Çingenelere karşı da şiddet kullanmaya
başlamış "yeterince Müslüman" olmadıkları gerekçesiyle evlerine el
koyup, ölümlere varan şiddet uygulamaktadır. Çatışmaları mezhepsel ve
dinsel saiklar üzerinden yürüten bu gruplar farklı inançlardaki
topluluklara şiddet uygulamayı gün geçtikçe artırmaktadır. Özellikle
Alevi ? Bektaşi inanca sahip Çingene toplulukları radikal İslamcıların
baskılarından dolayı Halep, Hama, Homs gibi kentlerde yaşadıkları
evleri bırakıp ya rejim denetiminde ki bölgelere yada çevre ülkelere
sığınıp göçebe olarak yaşamak zorunda kalmaktadırlar. İslâhiye'de
rastladığım bir grup Alevi olduklarını söyleyip Hacı Bektaş törenlerine
katılmak için yola çıkıyorlardı. Ali ile çadırı sökerken ayak üstü
konuştum; "Bizim için yaşama şansı kalmadı oralarda, eskiden kimin
Alevi kimin Sünni olduğuna kimse aldırmazdı şimdi kan girdi araya, her
kes birbirinin malına mülküne el koyuyor. Göçeriz diye bizi zaten
sevmiyorlardı, şimdi bir de Alevi olduğumuz için kaçıyoruz, diyor.
Hava saldırıları sonucunda ölümler ve ağır yaralanmalar olduğunu,
Cihatçıların hırsızlık yaptığı gerekçesiyle, bir çocuğun ellini
kestiğini, şiddetli çatışmalar, sağlık ve besin yetersizliği nedeniyle, son günlerde, çevre ülkelere hızla göç etmeye başladıklarını. Türkiye, Lübnan, Ürdün ve Irak'a her gün yüzlerce Çingenenin sığındığını söylüyor. Ali son olarak da; "zaten yuvasız kuşlardık, şimdi yine yollara düştük, diyor.
Suriye'den ülkemize sığınan Çingene sayısına net veriler olmamakla
birlikte sadece, Urfa'da on binin üzerinde Suriyeli sığınmacı
Çingene'nin olduğu resmi toplantılarda dile getiriliyor. Suriye ve
Ortadoğu'da ki Çingenleri asırlık Fatma nineyle konuşuyoruz. Antep'te
ağırlıklı olarak Çingenelerin yaşadığı Şirinevler mahallesine yakın boş
bir araziye çadır kurmuşlar. Çocukları, torunları ve akrabalarıyla
yaklaşık 50 kişiler. Fatma nine yaklaşık bir asırlık ömrünü Ortadoğu'nun
çeşitli ülkelerinde göçer olarak geçirmiş. "Kışları Halep'te diğer
mevsimleri ise Türkiye, Suriye, Irak ve Lübnan'da konar göçerdik, her
yerde akrabalarımız var. Bakmayın şimdi sınırlar, jandarmalar var.
Eskiden bir birimizin düğünlerine bile gelirdik, diyor. Zaten küçük erkek kardeşi Urfa'da yaşıyormuş. "Gençken
buralara, buğday zamanı, çok gelirdik o zamanlar sınırda tel, mayın
yoktu, diyor. Sonra tel çekilince, kimimiz burada kaldık, kimimiz başka
yerlerde, daha az geldik ama kız alıp verdik. Büyüklerimiz hep gelip
gitti, diye ekliyor. Peki ya savaş, diyorum. Savaş hep vardı,
kendimi bildim bileli. Savaş vardı çünkü bizim kabiledekiler savaş
yüzünden hep oraya buraya savruldular. Biz fakir milletiz. Yarı aç yarı
tok yaşarız. Lübnan'da savaş yüzünden bir kısım akrabalarımız ta ötelere
gitti, kimi Kudüs'te kadar ulaştı, kimi kayıp oldu. Irakta bir bacım
vardı, Saddam'ın savaşından kaçtı, çocuklarını öldürdüler, Halep'e
geldi. Evlerimizi bombaladılar teröristler var diye. Şimdi nerde
bilmiyorum, çocuklar Urfa'da diyor ve sesi titriyor.
Fatma ninenin oğlu Mehmet, "biz ekmeğimizin derdindeyiz, hurda
toplayıp satardık Halep'te, savaş çıkınca, bizim mahallelerimize
muhalifler geldiler. Evlerimize girip, arabalarımıza el koydular. Bize
buradan gidin diyorlardı. Bizi hor görüyor, siz dinsizsiniz diyorlardı,
sonra çatışmalar başladı, kardeşimin bacağı koptu, diyor. Yirmili yaşlardaki kardeşini gösteriyor, dizinin üzerinde kopmuş bacağıyla çadırda yatıyor.
Antep'de zamanın yıkıcı etkisine direnen, kadim kentin Ermeni evlerinin
harabelerine sığınmış pek çok aile. Kapısız ve penceresiz evde on iki
aile yaşıyor. Halep'in Eşrefiye mahallesinden buralara sığınmışlar.
Kentin merkezinde ulu bir mabettin, karşısında bu dar sokakta ki
harabelerin içinde, çocukların çöplerde topladığı çöp yığınlarının
içerisinde yaşamaya çalışıyor. Genç kadınlar ve bebekler dışında
neredeyse her kes çöp topluyor. Satılabilenler satılıyor, geri kalanlar
sobada yakılıyor. Eski taş evlerin çamları kapıları naylonlarla
kapatılmış, su yakındaki camiden alınıyor, elektrik yok, mutfakta kap
kacak yok, küçük tüpler boş. Küçük çocuklar sokakta yakılan ateşin
başına ısınmaya çalışıyor. Kırkını çıkarmamış bebek paçavralara
sarılmış, sobasız bir odada annesinin kucağında yaşama sıkı sıkıya
sarılmış. Babası; "Benim mesleğim terzi, ben terziyim, ama iş yok
sokakta çöplerde kağıt, lastik topluyorum, iş olsa bir göz ev tutar
bebeğime süt, mama alırım." diyor.
Sonuç olarak; Çingenler yüzyıllardır birlikte yaşadıkları halklar,
etnik ve dinsel gruplar, arasında çıkan "iç savaşların" kurbanları
oldular. Ortadoğu'da halk ayaklanmaları sonucu yeniden şekillenen
ülkelerde ki yeni yönetimler ve siyasal yapılar Çingenler dahil olmak
üzere dinsel ve etnik azınlıklarla ilgili gelecekte ne düşünmektedirler?
sorusu ortada durmaktadır. Kurulacak olan "yeni düzen" bu insanların
"barış ve eşitlik" içinde insanca yaşama hakkı teminat altına alınmadığı
sürece Ortadoğu'nun çok kültürlü yapısı hızla deforme olacaktır.