Friday, July 27, 2012

Mehmet barışı seviyor!

Mehmet barışı seviyor! / Özlem Akarsu Çelik

Dünya olası bir savaşı konuşuyor. AK Parti Hükümeti'nin tarafı belli.
Suriye ile ilgili savaş kokan açıklamalara, 'Savaşa hayır!' cevabını verenler hemencecik 'BAAS'çı' olmakla suçlanıyor. Savaş naralarının
atıldığı bu günlerde önemli bir karar verdi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi. Vicdani retçi Mehmet Tarhan'ın(*) açtığı davada Türkiye'yi
mahkum etti. (Bu, Türkiye'nin 6'ncı 'vicdani ret' mahkumiyti) Devletlerin ve bir takım çıkar gruplarının hesapları için insanların birbirini öldürmesinin sıradanlaştırılmaya çalışıldığı bu günlerde
vicdani reddin daha da bir anlam kazandığını düşünerek Mehmet Tarhan'ı
aradım. Kendisinden, bu köşe için bir yazı kaleme almasını rica ettim.
Kırmadı, yazdı. Öyle güzel anlatmış ki, savaşın korkunçluğunu ve kendi
yaşadıklarını... Sizi onun yazısıyla baş başa bırakıyorum.
DÜŞÜNÜN SAVAŞ VAR VE KİMSE GİTMİYOR!
2001 yılında 11 Eylül'ün hemen sonrasında açıklamıştım vicdani
reddimi. Yıllarca Lice'de savaşı yakından görmek savaşın dışında bir
taraf olmak gerektirdiği konusunda ikna etmişti beni. Ama açıkçası
cesaret de edemiyordum.
Memuriyetten ayrıldıktan sonra yeni bir yaşama uyum sağlamaya
çalışırken 11 Eylül oldu. İtiraf etmeliyim, ilk hissettiğim dehşetti
ama bunun nedeni 'hiçbir yer güvenli değil' fikriydi. Hemen üzerine
koca dünya ikiye ayrıldı; Küçük Bush 'ya bizimlesiniz ya düşman, ya
bizdensiniz ya terörist' diyordu. Nitekim hemen ardından Afganistan
işgali başladı. Şiddet karşıtı bir insan olarak Taliban rejiminin
tarafında olmak mümkün değildi ama emperyalist/işgalci egemenlerin
yanında da olunmazdı ki! Dışında kalmak, kenara çekilmek yeterli
değildi artık, çünkü bu durumda her iki taraf için de öteki taraf
halindesin. Reddimi açıklayarak aslında başka taraflar da
olabileceğini, bu ikiliğin dışında bir tutum da geliştirilebileceğini
sadece örneklemekti niyetim. Daha da önemlisi o iklimde o taraflardan
biri olmamayı insanlar önünde taahhüt etmeliydim ki kendime ihanet
etmeyeyim.
Vicdani ret hikayem öyle başladı. 2005 Nisan ile 2006 Mart arasındaki
11 ay hapislik ve 6 yıldır bana yakıştırılan 'firari' statüsüyle
yaşamdan sonra 17 Temmuz'da AİHM Türkiye'yi vicdani ret hakkını
tanımadığı için mahkum etti. Hakkımdaki davalar halen Askeri
Yargıtay'da sürüyor, 'firari' statümde de bir değişiklik söz konusu
değil; ancak nihayet yasalarda karşılığı olan bir şekilde (Bknz.
Anayasa'nın 90'ıncı maddesi) haklı bulunmak insanı rahatlatıyor. Bu
yazıda davalar ve hukuki tartışmaları dışarda bırakıyorum. Şu kadarı
yeterli, Türkiye vicdani retten 6'ncı kez mahkum oldu ve mahkeme
Türkiye'nin vicdani retçilere yönelik uygulamalarını işkence olarak
tanımlayarak vicdani retçilerle şu ünlü 'kamu yararı' arasında bir
denge kurmak konusundaki pozitif yükümlülüklerini hatırlattı. Osman
Murat Ülke hakkında AİHM'in 2006 yılında verdiği karardan bu yana bir
ilerleme görmesek de Hükümetin başının biraz daha ağrıyacağı kesin.
14 Temmuz'da Diyarbakır'da yapılmak istenen mitingi yasaklayıp Kürt
sorununda savaş dışında bir çözüm yolu öngörmediğini yedi düvele ilan
eden Hükümet, Suriye'yle de savaşa koşuyor. Küçük Bush 11 Eylül
sonrası yarattığı ikilikle Afganistan ve Irak işgallerine girişmişti.
Bizim büyük Başbakanımız da kendi yarattığı ikilikle (ya bizdensin ya
terörist/ya bizdensin ya BAAS'çı) Kürdistan'ı işgal bölgesine
çevirirken, 2 yıl önceki kankalığını unutup 'babasını da sevmezdim'e
gelen konuşmalarla Suriye'nin kurtarıcılığına soyunuyor. Bush da
Afganistan'ı ve Irak'ı kurtarıyordu, halen kurtarıyor.
Bütün bu çılgınlığın içinde 11 yıl sonra tekrar etmek istiyorum:
Üçüncü bir tutum geliştirilebilir! Dördüncü, beşinci bir tutum da.
Kürt sorunu için barışçıl çözüm isteyenler de savaşların yıkımıyla
kurtarılmanın olmayacağına inananları askere gitmeyi reddetmeye
çağırıyorum. Dilimize pelesenk olmuş bir slogan var; ret deklarasyonum
da o cümleyle bitiyordu, 'Savaşları durdurmanın yolu onun insan
kaynağını kurutmaktır!' Savaş çığırtkanlarının kabusu da barış
yanlılarının rüyası olmalı ve becerebiliriz. 'Düşünün, bir savaş var
ve kimse gitmiyor!'

- Vicdani retçi ve LGBT hakları aktivisti Mehmet Tarhan, SPoD (Sosyal
Politikalar Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği)'un
hukuk koordinatörüdür.

22 Temmuz 2012 tarihli Akşam gazetesinde yayımlanmıştır.