Yıldırım TÜRKER
|
Çocuklarını, gençlerini bir bir yiyen Cumhuriyet, kim bilir kaçıncı
sarsıntısını yaşıyor. Bu depremden hangimizin sağ çıkacağı henüz belli
değil. Kirli tapelerden sinsi mezarcıların sesleriyle tanışıyoruz bir
süredir. Fütursuzca canımızı, ekmeğimizi paylaşırken kimi aceleye
getirilmiş televizyon dizilerinin kötü adamları gibi kaba saba, imlasız
bir dille vatan diyegeldiklerinin ne menem bir cehennem olduğunu
anlatıyorlar. Nefret kusan, küfürlü bir dille.
Demokratlığı külfetsiz bir meslek olarak benimsemiş olanlar, devlet çöktü diye dizlerini dövüyor. Çalışmayan, kilitlenmiş, kendi içinde birbiriyle hesaplaşan bir devlet harabesi karşısında hayıflananlar, yargının güvenilmezliğini kabul etmek için bugünleri beklermiş. Muktedirin dişlerini boğazında hissetmek, ellerini ceplerinde yakalamak için. Riyakarlığın, görmezden gelip yok saymanın, velhasılı orta sınıf mensubu iyi vatandaş olmanın göstergelerinden biri, durmadan şaşkınlık taklidi yaparak dizlerini dövmek değil mi zaten?
Onlara kötü bir haberimiz var. Bildiğinizi biliyoruz.
Kapınızın önünde düştüğü için görmezden gelemediğiniz ölü çocuklar, on yıllardır ‘bir karışını vermem’ diye diye dev bir kimsesizler mezarlığına çevrilmesine göz yumduğunuz memleketin her karışından fışkıran ergen ölülerinin peşinden gittiler.
Berkin, Uğur’la buluştu geçen gün. Ceylan’la buluştu. Daha yüzlercesiyle, binlercesiyle buluştu. Çoban Abdurrahman’la buluştu. Abdurrahman Coşkun’un kemikleri, iki gün önce defnedildi.
Abdurrahman, Mardin’in Dargeçit ilçesindendi. Bir yandan çobanlık yapıyor, bir yandan okuyordu. Ailesi, o toprakların binlerce ailesi gibi koruculuğa zorlanıyordu. Direniyorlardı ama.
Bedelini ağır ödediler. Abdurrahman’ın babası, bütün köyün gözleri önünde askerler tarafından işkenceyle öldürüldü.
Aynı yıl, 1993’de, bir grup asker Abdurrahman ve iki arkadaşını bir mağaraya götürdü. “Gidin içine bir bakın, ne var orda”dediler. Önceden döşenmiş mayından habersiz içeri giren üç çocuktan ikisi mayının patlaması sonucu yaşamını yitirdi, Abdurrahman ise bir gözünü kaybetti. Vücudunun birçok yeri parçalanan Abdurrahman, 4 ay hastanede tedavi gördü.
İki yıl sonra, 29.10.1995 tarihinde gece saat 03.00 sıralarında askerler evlerine baskın düzenledi. Abdurrahman’ı gözaltına aldılar. Anne Hediye Çoşkun “oğlumu götürmeyin” diye yalvardı. Karnına tekmeler yedi. Yediği tekmeler nedeniyle uzun bir süre yataktan kalkamadı. Bu arada aynı köyden 6 kişi daha gözaltına alınmıştı. Ertesi gün aile, Dargeçit savcılığına ve askeri tabura Abdurrahman’ı sordu. “Abdurrahman bizde” dediler. İkinci gün ailesi hem savcıya, hem de taburdakilere Abdurrahman’ı tekrar sordu. “5 kişiyi bıraktık, iki öğrenciyi de Mardin’e gönderdik” dediler. 9 gün boyunca hep aynı cevabı alan aile, Abdurrahman’ın hayatından iyice endişe etmeye başladı. Mardin’e gidip savcılığa tekrar Abdurrahman’ı sordular. Savcı, “Sizin Dargeçit’te savcınız var, niye buraya geliyorsunuz” diye tersledi. Döndüklerinde Dargeçit savcısı bu kez, “Bana kâğıt geldi, sizinkileri serbest bırakmışlar” dedi. Başvurular hep sonuçsuz kaldı. Abdurrahman Coşkun’dan bir daha haber alınamadı. Abdurrahman 19 yaşında mayınla yaralanmış, 21 yaşında da kayıp edilmişti.
Yıllar sonra anası Hediye Coşkun, Cumartesi Anneleri’nin Dolmabahçe’deki görüşmesinde Başbakan Erdoğan’a,”Sen başbakansın, istersen çocuklarımızı bulabilirsin, çocuklarımızı bul bize” dedi. Başbakan Erdoğan Hediye Çoşkun’un oğlunun bulunması için hiçbir girişimde bulunmadı ama bu görüşmeden sonra†oğlunun faillerinden biri olan Bodrum Gümüşlük Belediye Başkanı Emekli Albay Mehmet Tire’yi partisine transfer etti, bu seçimlerde de yeniden aday gösterdi.
Abdurrahman’ın katillerinden biri, uzun zamandır Gümüşlük’de yerli yabancı turistleri ağırlıyor. İ.H.D’nin ısrarlı takibinin sonunda, Dargeçit’te gözaltına alınan Abdurrahman’ın kemiklerine Kızıltepe / Tilzerin Köyü’ndeki bir kuyuda ulaşıldı. Üstünde bir asker üniforması vardı. Anacığı Abdurrahman’ın kemiklerini okşadı, gömülmeden önce. Nusaybin’de binlerce kişi, seslerinin Kürdistan’ın dışına ulaşamayacağını bilerek sessiz bir törenle uğurladı Abdurrahman’ı.
Demokratlığı külfetsiz bir meslek olarak benimsemiş olanlar, devlet çöktü diye dizlerini dövüyor. Çalışmayan, kilitlenmiş, kendi içinde birbiriyle hesaplaşan bir devlet harabesi karşısında hayıflananlar, yargının güvenilmezliğini kabul etmek için bugünleri beklermiş. Muktedirin dişlerini boğazında hissetmek, ellerini ceplerinde yakalamak için. Riyakarlığın, görmezden gelip yok saymanın, velhasılı orta sınıf mensubu iyi vatandaş olmanın göstergelerinden biri, durmadan şaşkınlık taklidi yaparak dizlerini dövmek değil mi zaten?
Onlara kötü bir haberimiz var. Bildiğinizi biliyoruz.
Kapınızın önünde düştüğü için görmezden gelemediğiniz ölü çocuklar, on yıllardır ‘bir karışını vermem’ diye diye dev bir kimsesizler mezarlığına çevrilmesine göz yumduğunuz memleketin her karışından fışkıran ergen ölülerinin peşinden gittiler.
Berkin, Uğur’la buluştu geçen gün. Ceylan’la buluştu. Daha yüzlercesiyle, binlercesiyle buluştu. Çoban Abdurrahman’la buluştu. Abdurrahman Coşkun’un kemikleri, iki gün önce defnedildi.
Abdurrahman, Mardin’in Dargeçit ilçesindendi. Bir yandan çobanlık yapıyor, bir yandan okuyordu. Ailesi, o toprakların binlerce ailesi gibi koruculuğa zorlanıyordu. Direniyorlardı ama.
Bedelini ağır ödediler. Abdurrahman’ın babası, bütün köyün gözleri önünde askerler tarafından işkenceyle öldürüldü.
Aynı yıl, 1993’de, bir grup asker Abdurrahman ve iki arkadaşını bir mağaraya götürdü. “Gidin içine bir bakın, ne var orda”dediler. Önceden döşenmiş mayından habersiz içeri giren üç çocuktan ikisi mayının patlaması sonucu yaşamını yitirdi, Abdurrahman ise bir gözünü kaybetti. Vücudunun birçok yeri parçalanan Abdurrahman, 4 ay hastanede tedavi gördü.
İki yıl sonra, 29.10.1995 tarihinde gece saat 03.00 sıralarında askerler evlerine baskın düzenledi. Abdurrahman’ı gözaltına aldılar. Anne Hediye Çoşkun “oğlumu götürmeyin” diye yalvardı. Karnına tekmeler yedi. Yediği tekmeler nedeniyle uzun bir süre yataktan kalkamadı. Bu arada aynı köyden 6 kişi daha gözaltına alınmıştı. Ertesi gün aile, Dargeçit savcılığına ve askeri tabura Abdurrahman’ı sordu. “Abdurrahman bizde” dediler. İkinci gün ailesi hem savcıya, hem de taburdakilere Abdurrahman’ı tekrar sordu. “5 kişiyi bıraktık, iki öğrenciyi de Mardin’e gönderdik” dediler. 9 gün boyunca hep aynı cevabı alan aile, Abdurrahman’ın hayatından iyice endişe etmeye başladı. Mardin’e gidip savcılığa tekrar Abdurrahman’ı sordular. Savcı, “Sizin Dargeçit’te savcınız var, niye buraya geliyorsunuz” diye tersledi. Döndüklerinde Dargeçit savcısı bu kez, “Bana kâğıt geldi, sizinkileri serbest bırakmışlar” dedi. Başvurular hep sonuçsuz kaldı. Abdurrahman Coşkun’dan bir daha haber alınamadı. Abdurrahman 19 yaşında mayınla yaralanmış, 21 yaşında da kayıp edilmişti.
Yıllar sonra anası Hediye Coşkun, Cumartesi Anneleri’nin Dolmabahçe’deki görüşmesinde Başbakan Erdoğan’a,”Sen başbakansın, istersen çocuklarımızı bulabilirsin, çocuklarımızı bul bize” dedi. Başbakan Erdoğan Hediye Çoşkun’un oğlunun bulunması için hiçbir girişimde bulunmadı ama bu görüşmeden sonra†oğlunun faillerinden biri olan Bodrum Gümüşlük Belediye Başkanı Emekli Albay Mehmet Tire’yi partisine transfer etti, bu seçimlerde de yeniden aday gösterdi.
Abdurrahman’ın katillerinden biri, uzun zamandır Gümüşlük’de yerli yabancı turistleri ağırlıyor. İ.H.D’nin ısrarlı takibinin sonunda, Dargeçit’te gözaltına alınan Abdurrahman’ın kemiklerine Kızıltepe / Tilzerin Köyü’ndeki bir kuyuda ulaşıldı. Üstünde bir asker üniforması vardı. Anacığı Abdurrahman’ın kemiklerini okşadı, gömülmeden önce. Nusaybin’de binlerce kişi, seslerinin Kürdistan’ın dışına ulaşamayacağını bilerek sessiz bir törenle uğurladı Abdurrahman’ı.