Tarih: 2015-10-27 09:22:54
1 Kasım öncesi bir anarşistle konuştuk
Ercan Jan Aktaş / Demokrat Haber
Anarşistler seçimlerde ne yapar? Oy kullanır mı? Ya da
kullanmalı mı? Tüm bunları 1 Kasım öncesi bir anarşistle konuştuk…
Kısaca kendini tanıtır mısın?
Öncelikle kendi kimliğimden de her kimlikten tiksindiğim
kadar midem bulandığı için gerçek adımı ve soyadımı kullanmak istemiyorum,
genelde internette bana rastladıkları isim yada nick name ile tanısın insanlar
beni. Umarım bunu anlayışla karşılarsınız. İnternette #One nick name’i
kullanıyorum. Dünyaca ünlü hacktivist grup Anonymous’un sloganı olan We are
#One ve matrix filminden esinlenerek bulduğum bir ad bu. Türkiye’nin en saygın
finans kurumlarından birinde çalışmaktayım, işçiyim öyle rütbeli bir memur
falan değilim. Aslında her gün sokakta gördüğünüz, faturaları olan ve bu
hayatın parmaklıkları arasına herkes kadar sıkışmış sıradan biriyim. Halkım
diyebilirim sanırım
Bugünün politik denklemi içinde Türkiye’ye dair değerlendirmen
nedir?
Yani böyle bir değerlendirme yapmak haddime olur mu
bilmiyorum, lakin kendi hayata duruş noktamı belirlerken, anti politik olmaya
bilhassa dikkat ediyorum. (Bakın a politik değil bilhassa anti politik.)
Dolayısıyla politik bir bakış açısı ve değerlendirme yapmam mümkün olsa bile
bunu yapmak istemeyecek biriyim. Sadece şunu söyleyebilirim Türkiye için,
sanırım 2009 yılına ait Alexis adlı 16 yaşındaki Yunan gencinin polis
tarafından vurulmasının yıl dönümünde, Yunanlılar Yunanistan’ı yakıyorlar, parlamento
binasına kadar ilerliyorlar ve parlamento binası önünde seçimden beklentisi
olan komünistler ile karşı karşıya kalıyorlar, ardından komünist kitle ile
anarşizan kitlenin birbiri ile çatışması başlıyordu. Komünistler ile
anarşistlerin çatışma yaşadığı bir toplum, anlıyor musunuz ne demek istediğimi?
Biz bunun neresindeyiz peki? Siz düşünün. Yani bir kronoloji olsaydı
elimizdeki veri, Yunanistan siyaset teknolojisinin en üst modellerini
sergileyebiliyorken, biz henüz monarşi ve feodalite arasındayız diyebilirdim
kolaylıkla… Biraz da Türkiye’nin gerçek burjuvaziyi hiç tanımamış olmasına
bağlıyorum ben bunu, yani evet proletarya adına ve fikriyatı altında
örgütleneceğiz evet ama kime karşı? Bizim yaşadığımız coğrafyada insanların
fikir ve sistem kurgulamaktan önce neye düşman olacağını bilmiyor oluşu bence
en büyük sorunsallardan biri…
Cizre’de, Silopi’de, Sur’da başka bir çok ilçede özyönetim
deneyimleri var, o süreci nasıl görüyor ve nasıl değerlendiriyorsun?
Analiz sonrası sentezleme yaparken Naom Chomsky gibi bir
duayen ve fikir insanı bile bir öngörüde bulunamıyor. Eğer hayata bakış noktanız anarşi bandında
ise elbette özyönetim modellerine 'Yanlıştır', ya da 'Karşıyım' diyemezsiniz.
Ben de demiyorum, insanların küçük komünler halinde daha kolay kendilerini
bulabileceğine inanıyorum, belki biraz da ilkellik var serde ama hayatında o
topraklara hiç ayak basmamış, o gelir seviyelerini görmemiş bir insanın
meclisin içinde 14bin tl maaş alarak, batıda yetişip iyi okullarda okuduktan
sonra, o topraklar üstüne yasa çıkarmasını anlamlandırmak zaten mümkün değil.
Gel gelelim, özyönetim modellerinin sonrası önemli, yani gene karşı duracağımız
bir şeye dönüşebilir, yine de gereken bir tecrübe olduğu kesin. Bu arada siz
mesela milletvekilliğine aday olmak istediniz, adaylık sürecini hepimizden iyi
bildiğinizi düşünerek cevaplıyorum biraz da bu soruyu. Ne demek istediğimi
anlayabiliyorsunuzdur sanırım.
Ve son olarak elbette her özyönetim modeli başarılı olsa da
olmasa da, sonrasındaki değerlendirmeye tâbi tutmadan önce kuşkusuz devrimdir.
Ben devrimin tarafıyım koşulsuz ve şartsız. Bu sözcük benim için romantik
görünmenin bir yolu değil. Olmaya çalıştığım bir gerçek.
7 Haziran ve sonrası için değerlendirmen nedir?
7 Haziran seçimlerinde kendi hayatsal ilkelerimden taviz
vermeyerek oy kullanmadım açıkçası. Hatta HDP’nin barajı geçeceğine ve baraj
kaygısı olmadığına emindim. Demirtaş’ın oturaklı söylemleri ve emin duruşu
zaten bize bunu gösteriyordu. Aç bir siyasetçi gibi değil de şimdiden insanlara
bir adım ötesini gösteren bir lider gibi davranıyor. HDP kitle partisi olma
yolunda hızlıca yol alıyor ve güzel söylemlere, Türkiye’de sol siyasetin aç
olduğu söylemlere imza atıyordu, ve de barajı geçtiler. Bu benim için ne iyi,
ne de kötü bir sonuç değildi, lakin beklemediğim hamle Bahçeli'den geldi ve
bence yapabileceği en akıl dışı hamleyi yaparak, muhteşem bir kibir koydu
ortaya. Anarşist bir birey MHP’yi trollemek istese ne yapacaksa Bahçeli adeta
onu yaptı. Ardından matematik bozuldu ve kaos başladı. AKP panikledi ve zaten
siyasal gücü elinde tutarken sanki muhalefette olan kendileriymiş gibi
bastırmaya çalıştı durumu. Ardından CHP’nin yumuşak ama her şeye karşın
omurgalı duruşu ve HDP’nin gene dik ve sert tutumu kaosa yol açtı.
Onca illegal örgüt ve benim gibi bireysel anarşistler
istesek yapamazdık bu tabloyu. Tabi bunun aktif politikanın yani her zamanki
gibi bizlere yansıması çok acı oldu. İktidar kaygısına düşen partinin çok ön
planda olarak yarattığı bir kaos şüphesi herkesin içinde oluştu. Ama halkın
aptallığına güvenen iktidar partisi bunun da üstesinden gelerek saçma sapan
komplo teorileri ile kendi kitlesini militarize etmeyi sürdürdü. Şimdi işte çok
keskin bir viraj var önümüzde diye düşünüyorum. Ölen insanların bu soğuk
siyasal polemik ve istatistiklerden çok daha değerli olduğuna inanıyor ve
sadece onların onuru, beklentisi, umudu için dahi olsa istenmeyen çocuğa oy
vereceğim. Yani evet Suruç’ta ölen genç Kürt kardeşim, merak etme mirasın olan
oy o sandığa girecek. Bu biraz da duygusal bir insan olmamdan kaynaklanıyor
belki ama anarşiye çok şey borçluyum, bir diyeti olmalı. Herkes benim gördüğüm
kadar doğru/yanlış/psikopatça, her ne diyorsanız öyle görmek zorunda değil
dünyayı. Bu yüzden stratejik bir hareket olarak, Türkiye’de hiç dile
getirilmeyen problemleri en azından söylem olarak bile canlandırabildiği için,
HDP benim partim olmasa bile, benim kısmen sesim olabilir diye düşünüyorum.
Yani anarşist olmasa bile aykırı çocuk Demirtaş dostumuza bir şans daha
kesinlikle verilmeli.
Ve bu oyu ben vereceğim.
Bireysel duruşumdur tabi,
siyasal duruşum bu değil tabi ki.
Aynı gün HDP tek başına iktidar olsa, muhtemelen beş gün
sonra da sokakta HDP’ye karşı eylem yapıyor olurduk.