Wednesday, March 6, 2013

Bir Beyoğlu Rapsodisi: Madam Anahit


DSCN0161.JPG
2003 de kaybettiğimiz Beyoğlu’nun simgesi, Çiçek Pasajı’nın en güzel ‘çiçeği’ Madam Anahit’in sessiz vedasından kalan, kırık bir akordeon sesi şimdi...
Balıkpazarı, Çiçek Pasajı ve Nevizade Sokağı, Beyoğlu’nun parlak kırmızı rujlu akordeoncu kadını Madam Anahit’in ölümüne çok ağladı. Yalnız canı istediğinde söyleyen, canı istemediğinde yüklü para önerenlere bile eyvallah etmeyen kocaman gözlüklü,kırmızı dudaklı kadın kimdi?..
Çiçek Pasajı’nın “en ünlü” ve “en aşık” müzisyeniydi Madam Anahit. Bu yüzden de 40 yıl boyunca her gece Çiçek Pasajı’ndaki misafirlerine “Yıldızların Altında”yı söyledi. Son yıllarında ise Nevizade’yi mekan edinmişti. Ta ki 29 Ağustos’ta siroz ve kalp yetmezliği akordeonunu elinden alana dek.
Yazlarını Heybeliada’da geçiren soylu ve varlıklı bir ailenin kızı olan Madam Anahit,gençliğinde Büyükada’da Yorgo adında akordeon çalan bir gence aşık olmuş. Annesine yalvarmış ve bir akordeon aldırmış ve yine aşık olduğu bir adamın peşinden gelmiş Beyoğlu’na. Ölünceye kadar da çalmıııış,çalmış.
Şimdi dilerseniz sizler için derlediğim yazılardan Aret Vartanyan’ınkini sunuyorum;

Bir Beyoğlu Rapsodisi: Madam Anahit

Bir Rum gencine, Yorgo’ya aşık olduktan sonra akordeon çalmaya başlayan Anahit,42 yıl boyunca Çiçek Pasajı’ndaki misafirlerine “Yıldızların Altında” söyledi.
Çiçek Pasajı’nı mesken edinen İstanbul Beyefendileri’nin misafiri oldu. Ta ki, İstanbul çehresini değiştirene kadar. Kendine “Cebi Delik” ünlü diyecek kadar mütevazi, son günlerindeki zor koşulların içinde makyajını yapıp, hanımefendiliğinden hiçbirşey kaybetmeyecek kadar güçlüydü. Çiçek Pasajı’nın masalarını tutanlar değiştikçe Anahit, Çiçek Pasajının yaşlı akordeoncusu muamelesini görmeye başladı. Kalabalığın arasına sıkışmış beyefendiler ise masalarında Anahit’i ağırlamak için gider olmuşlardı Çiçek Pasajı’na. Çiçek Pasajı’nda İstanbul’u yaşatan son çiçek olmuştu.
Şanlıyım biliyor musun? Şanslıyım çünkü “Yıldızların Altında’yı hem çocukluğumda hem gençliğimde Anahit Kuyrig (abla)’in sesinden dinledim. İlk tanıştığımda yanımda hovarda dedemleydik. Sokağın başından dedemi tanımış, masamıza gelmiş, dedemin onu görür görmez doldurduğu kadehini tokuşturmuştu. O gün, şen şakraklığını aralara kata kata sohbet ederken, aşık olduğu Rum gencinin ismini fısıldadı masaya…Fısıldadı ve gözleri dolu dolu daha bir sarılarak dokundu akordeonuna… Sanki bir sır belledim o anı. Adı geçen, anılan dost sohbetlerinde bile kimselere söylemedim. Söylemeyeceğim de… O gün masada çiçekli bluzu, siyah eteği, gelen, elinde bir iki bilezik, kulaklarında küpeleriyle karşımda oturan Anahit ile bizim sırrımız. Kim bilir kaç kişi biliyordur ya bunu.. Ne önemi var ki? Çocukluğumdan bir derin anı… Ve o gece tuvalete giderken, ayağına bastığımda gülümseyip, başımı okşayan, güzel olan her şeye aşık olan kadındı…
Yirmili yaşlarımda Çiçek Pasajı’na giderken ise karşımda başka bir Anahit Kuyrig vardı. Yan masalarda sofra adabını bile birkaç sima araayıp bulamazken, muhabbet yerine gürültü içinde içerken Anahit, bir son umuda dönüşmüştü benim için… Ama o farklıydı artık. Gözleri bir hüzünlü bakar olmuştu. Yıllarca o sokakları izleyen gözler buğulu bakıyor, bıkkınlık, umutsuzluk yüzündeki derin çiziklere yansıyordu. Gülümseyişinde hala çocukluğumda tanık olduğum kadın yaşıyordu, bir anda da sönüp çok uzaklara gidiyordu. Son gününe kadar eksik etmediği ruju, makyajı ve gözlükleriyle… Çuvalla para verseler bile hoşlaşmadığında çalmayan kadın,ikinci eşinin ölümünden sonra geçinebilmek için düğünlerde bile üç beş kuruşa çalar olmuştu. İçki alemindeki tek kavgamdı, Çiçek Pasajı’nda Anahit ile dalga geçenlerin masasına koşmam… Bilmiyorlardı bu kadının nasıl soylu bir aileden geldiğini, bir zamanlar boğazda yalıları olduğunu…
Onu tanıyanlar azaldı…Sokaktaki çalgıcılarla, hatta dilencilerle karıştırılır, aynı muameleyi görür oldu. Binalar değişiyordu, kıyafetler değişiyordu, insanlar cep telefonlarından konuşuyordu, ama Beyoğlu ölüyordu. Anahit’in yaşamına tanıklık eden insanlar gibi, sokaklar da, binalar da yitiyordu. Mide kanserine yakalanan Anahit, hasta olduğu dönem de bile kaçtı gitti Çiçek Pasajı’na. Akordeonun nağmelerini armağan etti, her geçen gün uzaklaştığı yabancılara…
Çiçek Pasajı’nın kapı komşusu Üç Horan Kilisesi’nde sessilik hakimdi, dostlar ya gelmemişler ya da çoktan onun yeni yaşamında karşılamaya gitmişlerdi. Dostların nicesi çoktan göçüp gitmişti… Kilisenin sessizliğine rağmen akordeonundan dökülenler kulaklarını dolduruyordu üç beş kalanın…
Anahit Kuyrig, ne zaman gitsem Çiçek Pasajı’na, bırak pasajı Balıkpazarına, aklımda gelmediğin bir gün olmuyor. Son günlerinde “Burada ölüp gideceksin, yaşlandın” diye kovaladılar seni… Nafile…Öyle bir yerleşmiş ki makyajın, rujun, hanımefendi duruşun; öyle bir sinmiş ki parmaklarından dökülen notalar silinmiyorsun, kaybolmuyorsun. Varsın tanımasın seni yeni alemciler, varsın kadehler tokuşurken gözükme gözlerine sen ordasın…
Hem sadece ben hatırlamıyorum ki seni… Nice aşıklar sen Yıldızların Altında’yı söylerken sarılmadılar mı birbirlerine… Derdini dinlemedin mi yüzlerce müdavimin… Sen her birinin Beyoğlu hikayesinde yaşıyorsun… Bak o hınzır dediğin gülüşümle söylüyorum ki merak etme, seni anmadan anlatamazlar Pera’yı…
Sadece Çiçek Pasajı değil, Beyoğlu dolup taşıyor her bir sokağında… Masalarda yer kalmıyor, kadehler boş durmuyor. Muhabbet, muhabbet olmasa da muhabbete benziyor. Ben de arasına karışıyorum sokakların… Bir iki tek atıyorum. Biliyor musun artık Çiçek Pasajı’ndan çok doluyor Asmalı… Nevizade ise bildiğin Nevizade…Son günlerinde Çiçek Pasajı’ndan çok geldiğin Nevizade’de müdavimler masalaranı kaptırmıyor… Efe’ler, efeliklerini sürdürüyor
Birazdan çıkacağım… Senin gibi rakımı dolduracağım, senin gibi tadını çıkartarak içeceğim… Bugün canımı sıkan bri sürü şeye, senin duruşunla gülümseyeceğim. Yeni arkadaşlarını kıskanıyorum. Kimbilir onlara neler çalıyorsundur. Aramızda da hiç susmamalısın. Pera’yı Pera yapan daha yüzlerce değerin yaşamak zorunda… Aşıklar için, yazarlar için, besteciler için, İstanbul’u yaşayanlar için…Kulaklarımda Kazancidis’İn İparho’su… Tüylerim diken diken oluyor, siyah beyaz videosuyla dinleyince…Kızma…Yapamadım… Gözlerim dolmadan masamdan kalkamadım. Huzur içinde uyu ve gülümse….
Şimdi de bir röportajda oğlu Onnik Varan’ı dinleyelim, o öyküyü, herkesin merak ettiği kadını, Madam Anahit’i:
Seveni çoktu ama Üç Horan Ermeni Kilisesi’ndeki cenaze töreni tam anlamıyla “ıssızdı”. Neden?
Evet. Hayranları çoktu. Ama annem azınlık içinde azınlıktı sanki. Kendi cemaati onu yalnız bıraktı. Cenaze için saat vermediler. Biz de duyuramadık. Onun da etkisi oldu. Oysa çok seveni vardı. Zaten Nevizade’ye küs öldü. “Sen yaşlandın artık. Burada ölüp başımıza kalacaksın” deyip kovuyorlardı son zamanlarda. O da gitmek istemiyordu.
Tanınmış ve varlıklı bir ailenin kızıymış Madam Anahit. Ama gördüğümüz kadarıyla yoksul bir hayat sürmüş...
Annemin ağabeyi çok saygın bir din adamıymış. Soylu ve varlıklı bir aileden geliyoruz. Ama satıp satıp yemişler. Yazları Heybeliada’da geçirirlermiş. Boğaz’da yalıları varmış. Para tutmayan bir insandı. Bütün parasını tüm sanatçılar gibi elbiselerine, boyalarına harcar, dostlarına dağıtırdı. Patrik Mutafyan’ın (Türkiye Ermenileri Cemaati Lideri) annesine özenirdi. “Benim oğlum da böyle olsaydı. Beni bir köşeye oturtsaydı. Mutafyan gibi” derdi. Ben de üzülürdüm öyle söyleyince. Annemi daha iyi yaşatmak isterdim.

Yakınır mıydı parasızlıktan?

Kendisine “cebi delik şöhret” derdi. Çok iş teklifini geri çevirirdi. Müşteri seçerdi. Hoşuna gitmedi mi, iyi para verseler de çalmazdı. Paraya düşkün değildi. Kaset çıkarma hayalleri yoktu ama tanınmak hoşuna giderdi. Herkes de tanırdı onu. Hollanda televizyonunda hayat hikayesini yayınlamışlardı. Aşkın Nur Yengi’nin ve Grup Gündoğarken’in kliplerinde ve pek çok filmde oynadı. Bu yaşında hâlâ kötü muamele gösterenler, rahatsız edenler oluyordu. Yine de bırakamadı müziği.

Nasıl başlamış akordeon çalmaya?

Annem Büyükada’da Yorgo adında akordeon çalan bir gence aşık olmuş. Annesine yalvarmış ve bir akordeon aldırmış. Ölünceye kadar da çaldı.

Tam dört kere evlenmiş. Çok mu aşık olurdu Madam Anahit?

Çok aşık olurdu. Güzel olan her şeye aşık olurdu. Sanatçı olduğu için duygusal biriydi. Platonik aşklar yaşardı. En son Çocuklar Duymasın’daki Tamer Karadağlı’ya aşıktı. Çekici buluyordu onu. Fizik olarak beğendiğini söylerdi. Tanışmak istiyordu. Selami’yi oynayan sanatçıyla tanıştı, ama Tamer Karadağlı’yla tanışamadı. 78 yaşında hâlâ aşktan vazgeçmemişti. Son güne kadar da makyajını eksik etmedi. Dört evlilik yaptı. İlk evliliğinden bir oğlu var. Ben ikinci evliliğindenim. Hep kızı olsun istemiş. Küçükken beni kızlar gibi giydirirmiş. Sonunda iki kız torun sahibi oldu. İstedi ama ailede müziğe ilgi duyan başka biri çıkmadı.... Oya İslimyeli