Sunday, September 30, 2012

Büyük kıyımın ayak sesleri

'Hayvanları Koruma Kanunu'nda Değişiklik Tasarısı'na karşı örgütlenen hayvan hakları kuruluşları ve hayvanseverler, bugün 14 ilde hayvanların yaşam hakkı için sokaklarda.

Büyük kıyımın ayak sesleri


Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın Hayvanları Koruma Kanunu’nda değişiklik tasarısını Meclis’e sunmasıyla birlikte “hayvan hakları” savunucuları itirazlarını yükseltmeye başladdı. Uzmanların itirazlarından sonra hayvanların yaşam hakkını savunanlar sosyal medyada örgütlenmeye başladı. Hazırladıkları metinde, yoğun gündemde gözden kaçan, bakılıp da görülmeyen ‘hayvanların yaşam hakkından’ ve adım adım yaklaşan bir hayvan kırımından söz ediliyor. Metnin başlığındaki çağrı da çarpıcı: Sessiz kalma, suça ortak olma. Kampanyayı yürütenler halihazırda TBMM ’de bekleyen 5199 sayılı ‘Hayvanları Koruma Kanu’nda Değişiklik Tasarısı’na karşı çıkıyor. Bu metni imzalayanların sayısı şu anda 80 bine ulaştı. İmzacılar arasında Erkan Can , Melike Demirağ, Olgun Şimşek ve Yıldız Kenter gibi ünlü isimler de var. İmza kampanyası devam ederken hayvan hakları savunucuları ve hayvanseverler bugün Türkiye ’nin çeşitli illerinde protesto gösterileri yapacak.
Sekiz yıllık hikâye ‘Hayvan Hakları Yasası’, aslında sekiz yıl önce çıktı. Ancak kâğıt üzerinde olumlu görünen maddeler uygulamaya geçmedi. Sekiz yıldır, hayvan hakları savunucuları yasanın uygulanabilir hale getirilmesi için önerilerini dile getiriyordu. Yaklaşık bir ay önce Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın yasada değişiklik yapmak için hazırladığı tasarının hiç de sivil toplum örgütlerinin istedikleri gibi olmadığı ortaya çıktı. Hatta kendi deyimleriyle ne istiyorlarsa neredeyse tam tersi yapılmıştı. Tasarının ekimde TBMM açıldıktan sonra yasalaşması bekleniyor. Yıllardır bu konuda çalışan İstanbul Barosu Hayvan Hakları Komisyonu Başkanı Hülya Yalçın, tasarıyla ilgili itirazlarını anlatırken, “Gerçekten ortada büyük bir kıyımın ayak sesleri var” diyor.
Yalçın, bu endişenin tasarının beşinci maddesindeki “Sahipli ve sahipsiz hayvanları belediye sınırları içinde veya dışında başıboş bırakmak yasaktır” cümlesine dayandırıyor ve şöyle diyor: “Hiçbir yerde sokak hayvanı kalmayacak demektir bu. Son derece açık”. Ayrıca şu andaki yasaya göre, sahipsiz, güçten düşmüş hayvanlar, bakımevlerinde müşahede altında tutulduktan sonra alındıkları yere bırakılıyordu. Bu madde de yasadan çıkıyor. Bunun yerine hayvanların doğal hayat parklarına götürülerek sahiplenilmesi dışında hiçbir koşulda artık bakımevlerinden çıkarılamayacakları belirtiliyor. Yalçın, kentteki hayvan barınakları ve doğal hayat parklarının denetimsiz, ‘hayvanların beter şartlarda’ olduğu yerler olduğunu belirtiyor ve “Peki bu hayvanları hiç sahiplenen olmazsa ve sayı durmadan arttıkça ne olacak? Cevapları tecrübeyle malum. Şimdi bile yerel yönetimlerin sürekli ‘ödenek yok’ gerekçesiyle aç, hasta, feci sonlara mahkûm ettiği hayvanlar gözlerden uzak o alanlarda el bebek gül bebek bakılmayacak.”
Gündeme güzellik katıyorlar Yalçın, Türkiye’nin hızlı değişen gündeminde ‘hayvan hakları’ konusuna dikkat çekmenin zor olup olmadığına ilişkin şunları söylüyor: “Bu hızlı gündem içinde inanın ‘hayvan tecavüzleri, zehirlemeler, yakmalar, tahliyeler, toplamalar’ asla hız kesmedi. Üstelik bu korkunç gündeme en ufak katkıları olmayan, aksine tek güzellik olabilecekken, hayvanlar zulüm altında inliyorlar. Toplum hayvan sevenleri eleştirmekten çok hoşlanıyor. Dikkat ederseniz herkes, hatta hayvan sevenler bile eleştirel dili çok kullanıyor. Ancak son zamanlarda bu konudaki sivil toplum örgütleri de sıkı çalışıyor. Özellikle hayvanlara tecavüz konusunu toplumun gülmece kültüründen çıkartma konusunda son derece kararlıyız.”
Daha rasyonel bir çözüm istiyoruz! 
Yonca Evcimik: Bu tasarı, 1.5 senedir üzerinde çalıştığımız yasanın beklemediğimiz bir şekilde önümüze gelmesidir. Amacımız bu teklifin geri çekilmesi ve daha rasyonel bir tasarının oluşturulması. Bu da barınağın neye benzediğini bilen, deneyimli, STK’ların ve gönüllülerin de içinde bulunduğu bir ekip tarafından hazırlanmalı. Bizim öngördüğümüz, ülkemizdeki her türlü hayvan ticaretinin, petshop’larda hayvan satımlarının, izinsiz çoğaltılmalarının engellenmesi. Ve tabii ki bu tür olaylarda cezaların caydırıcı olması. Hayvana şiddet ve tecavüzün ‘Kabahatlar Kanunu’ndan çıkarılıp, Ceza Kanunu’na alınarak suç sayılmasıdır. Sadece İstanbul’da 170 bin sahipsiz köpeğin olduğu tahmin ediliyor, Türkiye’de ise milyonun üzerinde kedi ve köpek var. Peki, bunları kim toplayacak ve bu hayvanlar nerelerde barınacak?
‘İkinci Hayırsız Ada gerçekleşmek üzere’ 
Ömür Gedik: Bu sokak hayvanları açısından iyi niyetli bir proje ama gerçekleşmesi barınakların halinin içler acısı olduğu bir ülkede ütopya. Bunun sonucunda sokaktaki köpeklerin pek çoğu yakalanırken, çoğu da götürüldükleri yerde öldürülecek. Diğer yandan da veteriner olmayan insanların deney yapmasına yetki verilmesi bu yasanın en büyük eksikliklerinden. Bir de tehlikeli ırk diye adlandırdıkları hayvanları teslim etmeyenlere ceza veriliyor. Burada ceza alanlar, bu hayvanları dövüştürenler olmalı. Hayvanlar birlikte yaşadıkları ailelerinden alınmamalı. Zaten bu hayvanları toplayıp bir yere götürmek kolay değil. Karşımızda bir ‘Hayırsız Ada’ örneği var. Bir ikincisi de gerçekleşmek üzere. Hayvanların çığlıklarla sokaklardan toplanıp, ormanlarda sonu belli olmayan bir maceraya atılmasını istemiyoruz.


Yaşatmak değil, öldürmek tanımlanıyor! 
Onlarca sivil toplum kuruluşunun imzaladığı metinde hayvan savunucuları yasa tasarısına neden karşı olduklarını sekiz maddede topluyor.
1- Öldürmenin “uyutma” tanımlamasıyla yasaya girmesi ve meşrulaştırılması kabul edilemez. Hayvanları yaşatmak yerine ne şekilde öldürüleceğinin tanımlandığı bir yasa kabul edilemez.
2- İki sene hapis cezasıyla sınırlandırılması, alınabilecek cezaların para cezasına döndürülebilecek olması cezaların ağırlaştırılmasının asıl amacı olan suçu engellemenin önüne geçecektir. Hayvanlara işkence, cezasını sadece 750 TL’lik bir idari para devlete ödeyerek devam edilen bir suç halini alacaktır. Hiçbir caydırıcılığı yoktur.
3- Evlerde kaç hayvan bulundurulacağının izne tabi olması ve hayvan “sahiplerinin” eğitime tabii tutulması ucu açık bir tanımlamadır. İleride “hayvan korumacının hak” ihlaline kadar varabileceği ve belki de “bir hayvan sahibi olmakla” sınırlandırmaya kadar gidebileceği için bu tanımlama bu şekliyle tasarıda yer alamaz.
4- Hayvanların ırklarına göre sınıflandırılıp “sahipleriyle” birlikte yaşam haklarının ellerinden alınması asla kabul edilemez. Dövüşçü ya da bahisçi “sahiplere” yönelik önlemler almak yerine ırkları cezalandırmak kabul edilemez ve merdiven altı üretime sebep olacaktır.
5- Hayvanların imhasına olanak sağlayan 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu ile 24/4/1930 tarihli ve 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun yeni tasarıda da yer alması kabul edilemez.
6- Deneylerdeki denetimlerin keyfiyete bağlanması kabul edilemeyeceği gibi hayvanları koruma kanunu gibi bir kanunun içinde hayvanların yaşam hakkını hiçe sayan deneylerin yer alması kabul edilemez.
7- Mobil kısırlaştırmanın meşrulaştırılması hiçbir koşulda kabul edilemez. İptaline yönelik İstanbul Veteriner Hekim Odası (IVHO) tarafından açılmış bir dava mevcutken mobil kısırlaştırmayı yasalaştırma çabası kabul edilemez.
8- Amacın hayvanları korumak ve hakları gözetmek değil, hayvanları bertaraf etmek olduğunu kanıtlamaktadır.