"yazarının çeşitli yayın organlarınca fazla “polemik” bulunduğu için basılmayan yazısını hem polemik sevgimden hem de kıymetli bir yazı olması nedeniyle yazarı şafak şenteş’in izniyle blogda paylaşıyorum. iyi okumalar."
Hrant Dink cinayetinin 5. yılında, cinayet davasının ‘örgüt’ kapsamında değerlendirilmeden bir karar çıktığını gördük. Fransız Parlamentosu’ndan da ‘Ermeni Soykırımı yoktur’ demenin Fransa topraklarında yargılamaya neden olacağı bir kanun geçti. Türkiye medyasında da Ocak ayı yoğun bir şekilde haber programlarında, köşe yazılarında ve tartışma programlarında bu konulara geniş bir yer ayırdı. Hrant Dink Davası kararından sonra bence en iyi zihin açıcı yazılardan biri Taner Akçam imzasıyla 23 Ocak 2012 tarihinde ‘Talat Paşa’nın İntikamı Alınmıştır‘ başlığıyla Taraf Gazetesi’nde yayımlandı [1].
Geçtiğimiz hafta CNNTürk’teki bir programda Nagehan Alçı, Enver Aysever‘e daha önceleri Cemil Ertem tarafından açıklanan [2] Hrant’ın sağlığında Birgün Gazetesi’nde yazarken ‘Atın bu Ermeni’yi’ ifadesinin gazetenin yayın kurulu toplantısında dillendirildiği iddiasını gündeme getirdi [3]. Bunun üzerine L. Doğan Tılıç da 26 Ocak 2012 tarihli Birgün Gazetesi’ndeki köşesinde ‘Alçaklıkta Sınır Yok!‘ başlığıyla bu iddialara karşı sert bir yazı kaleme aldı [4].
‘Atın bu Ermeni’yi iddialarını, Nagehan Alçı vb.lerinin görüşlerini, Birgün Gazetesi’nden verilen cevapları falan bir kenara bırakıp başka bir konuya dikkat çekmek istiyorum. ‘Zamanlaman çok manidar’ dememenizi isterim çünkü bu köşe yazısının varlığından geçen yıl haberim oldu. Nasıl farkettiğime gelince ‘Levon Ekmekçiyan‘ ismini Ermeni bir dostumdan öğrendim ve kim olduğunu araştırmak için google’a yazınca 3. sıradaBülent Forta‘nın 23 Mayıs 2005’te Birgün Gazetesi’nde yazdığı ‘Levon ve Ali Bülent‘ başlıklı köşe yazısına rastladım [5]. Yazı, şu tarihe geçebilecek meşhur ‘Ermeni Sempozyumu’nun düzenlendiği günlerde yazılmış. Burada Bülent Forta’nın niyetini sorgulama gayesini gütmeyeceğim. Gayet iyi niyetlerle kaleme almak istemiş olabilir fakat bu beni ilgilendirmez. Beni ilgilendiren kısmı yazının çıtasını oluşturduğu 12 Eylül Rejimi’nin idam ettiği Ülkücü Ali Bülent Okran (Piyangotepe Katliamcısı) ve ASALA militanı Levon Ekmekçiyan’ı (Esenboğa Eylemcisi) aynı kefeye koyarak bir değerlendirmede bulunması:”Levon, Esenboğa’da sadece Türk oldukları için 8 masum insanı katleden tetiği çeker miydi? Tatmin edilmemiş bir adalet duygusunun, tarihin derinliklerinden süzülüp gelen adaleti, masum insanların katledilmesine uzanır mıydı? Ali Bülent Okran, Ankara’nın Piyangotepe semtinde bir kahve tarama eylemine katılmış, bu nedenle de idam cezasına çarptırılmış bir MHP’liydi. Ankara’nın Piyangotepe semtinde 12 Eylül öncesinin en “rezil” katliamlarından biri yaşanmıştı. Ali Bülent Orkan’ın suç ortağı, kahve taramak amacıyla çalınan arabanın şoförünün kendisini ihbar etmemesi için ırzına geçmiş ve kahvede bulunan 7 masum insan otomatik silahlardan çıkan mermilerle katledilmişlerdi. Kimbilir onları bu canice eyleme sürükleyen duygu neydi? Belki onlara da bütün solcuların “Ermeni uşağı” olduğu; “Türk milliyetçiliği”nin “şehit”leri olmaları gerektiği anlatılmıştı çocuklukları boyunca. Irkçı-milliyetçi külliyatın, “vatan hainlerine” karşı milliyetçiliğin övgüsünü yapan kitaplarıyla yaşamışlardı ilk gençliklerini. Oysa Levon’a da, Ali Bülent’e de anlatılan tarih ortada duruyordu.”
Levon Ekmekçiyan gerçekten de Bülent Forta’nın aktardığı gibi Esenboğa’da sırf Türk olduğu için 8 masum sivili katleden gözü dönmüş bir cani miydi? Neyse tabii ki Forta’nın yazdıklarıyla yetinmedim ve araştırdım Levon’un kim, ‘Esenboğa Katliamı’ dediği olayın ne olduğunu. Geçen yıl bu araştırmaları yaparken, siyasal düşüncelerinden dolayı Erivan’da cezaevinde olan bir yazar Sarkis Hatspanian‘ın 29 Ocak 2011 tarihinde yazdığı ‘Unutulan Adam’ başlıklı mektubuna rastladım [6]. İyiki de rastlamışım. Bu mektubunda Hatspanian, Türkiye sol cenahından Hayri Argav‘ın yazdığı “O ŞAFAĞIN ATLILARI – 12 Eylül İdamları” isimli kitapta Levon Ekmekçiyan’ın idamının ‘unutulduğu!’nu fark edip bize Levon’un kimliği ve Esenboğa Eylemi hakkında bilgiler de veriyordu. ” Ben, Ermenilerin söz konusu kesime ait olanlarca hep ama hep ‘unutulmuş’ konumda oluşları, gölgede bırakılışları, hasır altı edilme hallerinin, onlara bu davranışı uygun bulanların ‘bilinçaltı’ hanesindeki İttihatçı-Kemalist ulusçuluğun yattığı kanaatindeyim.” diye de not düşüyordu.
Hatspanian’ın bu tespitine katılmamak elde değil. Bülent Forta’nın yazısında da rahatlıkla ‘bilinçaltı’ hanesindeki İittihatçı-Kemalist ulusçuluğun yattığını görmek mümkün. Türkiye sol tarih aktarımında Kenan Evren’in ‘Asmayalım da besleyelim mi?’ diye tarihe geçen sözünü aslında Levon Ekmekçiyan idamı üzerinden söylediğini hangimiz biliyoruz?
O dönem 12 Eylül Cuntası ve bu dönemde de Bülent Forta tarafından ‘Esenboğa Katliamı’ diye dillendirilen ASALA eylemini araştırmakta fayda var. Ankara’da gerçekleştirilmesi planlanan eylemin sadece tek bir hedefi vardı ve bu hedef cuntanın o dönemde
başbakanı, emekli generallerden biri olan Bülent Ulusu’dan başkası değildi. “Eylem, Etimesgut askeri havaalanına inecek olan uçaktan şehre gidilecek yol güzergâhında mevzilenen 2 ayrı birim tarafından otomobil konvoyuna saldırı gerçekleştirmek üzere planlandığı halde, hiç hesapta olmayan bir nedenle son dakikada zorunlu bir değişikliğe uğramıştı. B.Ulusu’nun uçağının Etimesgut yerine Esenboğa’ya ineceğiyle ilgili bilgiyi geç edinenler, acilen oraya hareket etmiş, ama Esenboğa’ya vardıklarında, B.Ulusu’nun havaalanından uzaklaşmış olduğuyla ilgili bilgiden yoksun kalmışlar. İki gruptan biri havalimanının otoyol araçları çıkışında beklemekteyken, diğer birimdekiler hiç tanımadıkları havaalanında uçak pistine giden yönü aramaya çalışırlarken, onlardan birinin havaalanı güvenlik görevlilerince, omuzladığı içi silah dolu ağır çantasının şüphe uyandırması üzerine kontrole tabi tutulmak istendiğini gören diğer arkadaşının silahını çekip havaya ateşlemesiyle, yakınlarındaki yolcu salonuna doğru koşup kalabalığa karışmışlar. Bulundukları salonun iki girişine yakın durup olası saldırıya karşı mevzilenebilmek için de birbirlerinden ayrılmak zorunda kalmışlar.”[6]
İşte bu eylem esnasında Levon Ekmekçiyan ve üyesi olduğu tugayın sorumlu komutanı Zohrab Sarkisyan Esenboğa Havalimanı’nda çatışmaya giriyor ve ilk önce Levon yaralanıyor, ki yaralandıktan sonra silahını kullanamıyor bile. Türkçe’yi iyi bir şekilde konuşabilen Zohrab’ın çatışma öncesinde havaalanındaki sivillere şöyle seslendiğini belirtiyor Hatspanian mektubunda: “Biz sizin ASALA olarak duyduğunuz Ermenistan’ın Kurtuluşu için Ermeni Gizli Ordusu’nun neferleriyiz. Politik amaçlı askeri bir eylemde bulunmak için Ankara’da bulunuyoruz ve az sonra burayı kuşatma altına alarak, kan gölüne çevirmeye hazırlanan asker ve polis güçleriyle son kurşunumuza kadar çarpışarak şehit olmaya adayız. Ancak, hükümetleriniz tarafından size sunulduğu gibi gözü dönmüş caniler olmadığımızı bilmenizi istiyoruz. Biz, memleketi işgal altında bulunan bir halkın çocuklarıyız ve hedefimiz sadece Türk devletini temsil eden odaklara düzenlediğimiz saldırılarla, dünya ve insanlığın çığlığımızı duymasını istiyoruz. Batı Ermenistan’ı işgal eden Türk devleti düşmanımızdır, ama bu topraklarda yaşayan halklara karşı kesinlikle kin gütmüyoruz. Şu an, yanımızda burayı patlatıp, yok etmeye yetecek kadar cephane olduğu halde, masum halktan tek bir insana dahi zarar gelmesini istemediğimizin şahidi olacaksınız. Sizleri rehin alarak buradan özgürce uzaklaşmak için pazarlık malzemesi yapmayı bile düşünmediğimiz halde, canlarınızın vatandaşı olduğunuz devlet tarafından hiçbir kıymete değer bulunmadığını birazdan anlayacaksınız. O nedenle de burayı acilen terkedin ki kör kurşuna kurban giderek, devletinizin ASALA hakkında anlattığı yalanlara alet edilmeyesiniz. Biz askeriz ve sadece askere karşı dövüşmeyi biliriz”. Zohrab, dışarıdan açılan yaylım ateş yağmuruna cevap vermek niyetiyle bekleme salonunun oturaklarını siper edip mevzilendiği sıradaysa, Levon’un elindeki otomatik silahıyla havaya ateş ederek kendisine doğru koşarken vurulup yere düştüğünü görmüş. Paniğe kapılan insanların korku içinde düşe-kalka salonun sağ tarafındaki çıkış kapısına doğru kaçmaya çalıştığını gördüğünden, bir taraftan havaya ateş açarken, diğer taraftan da “bırakın insanlar dışarı çıksın, onların bizim aramızdaki hesapla ilgileri yok” diye bağırıyormuş. [6]
Esenboğa Eylemi’nde gerçekten de öldürülen 8 sivilin kimin silahından çıkan kurşunlarla öldürüldüğü açıklanmamış. Yıl 1982 ve Cunta Hükümeti yönetimde. ASALA militanlarının o tarihe kadar tek bir üyesi sağ olarak teslim olmamış ve son kurşunu kafalarına sıkarak eylemlerini son buldurmuştur. Sadece Levon Ekmekçiyan hariç. Tabii Levon yaralı olarak yakalanıp tedavi ediliyor, sonra Mamak Askeri Cezaevi süreci ve hukukdışı Cunta Mahkemeleri’nde yargılanışı ve sonunda 28 Ocak 1983’te de idamı gerçekleştiriliyor. Bu geçen sürede Levon’a yapılan işkencelerden bahsetmeye gerek var mı bilmiyorum. Tabii o güne kadar sağ olarak yakalanmış tek ASALA militanı Levon’un nasıl bir süreçten geçirildiği araştırılırmalıdır.
5 Ekim 1982- Esenboğa baskınının idama mahkum edilen sanığı Ermeni terörist Levon Ekmekçiyan, Ankara’da basın mensuplarıyla görüştü. Görüşme sırasında, Asala’nın ailesiyle görüşmesine engel olduğunu, yaptığından bin kere pişman olduğunu söyleyen Ekmekçiyan, ‘Şimdi amacım tüm dünyada yaşayan Ermeni vatandaşlarına seslenmektir. Ermeniler iyi bilmelidir ki, onların düşmanı Türkler değil, ASALA köpekleridir.’ dedi.
6 Ekim 1982- Esenboğa Havaalanı’na bir arkadaşıyla baskın yaparak on kişinin ölümüne neden olan Ermeni terörist Levon Ekmekçiyan hakkında verilen ölüm cezası, Askeri Yargıtay 1. Dairesi’nce onaylandı. [7]
Halen İsveç’te yaşayan Ali Haydar Nergis isimli gazetecinin döneme ilişkin tanıklığını da hatırlatmakta fayda var: ““O yıllarda, Güneş Gazetesi’nin sıkıyönetim muhabiri olarak birçok kez röportaj yapmaya gittiğim Mamak Askeri Cezaevi’ndeki tutukluların durumunu çok iyi biliyorum.
…
Cünyet abi (Arcayürek), Güneş Gazetesi’nin Ankara temsilcisiydi. Esenboğa Havalimanı’nı bombalamaktan idama mahkum edilen Ermeni kökenli Levon Ekmekçiyan’la gazetecilerin röportaj yapmalarına izin veriliyordu. Gazetelerde, Levon Ekmekçiyan’ın kendini idamdan kurtarmak için Kenan Evren’e yalvarıp yakaran küçültücü ifadelerine yer veriliyordu. Ben, röportajda, böyle ifadelere çanak tutan sorular sormadım. İki günlük röportajın ilk bölümü gazetede çıktı, ikincisi yayımlanmadı. Ankara Sıkıyönetim Komutanı Recep Ergün, röportajı ‘fazla insani’ bulmuştu. İkinci bölüm de yayınlanırsa beni gözaltına aldıracağını bildirmiş. Cüneyt abi, beni korumak için, haberim olmadan ikinci bölümü yayından çekmişti.”[8]
Bu konuda uzun bir yazı kaleme alan Samet Erdoğdu’nun değerlendirmesi de şöyle:”Yani Ekmekçiyan ”küçültücü ifadelere” çanak tutan sorulara ”uygun” cevaplar verirken; bunlara çanak tutmayan sorulara normal cevaplar vermekte; küçültücü tutumlara kendiliğinden girmemektedir. Adeta ‘Pavlov’un köpeği’ gibi belli sinyaller karşısında belli davranışlarda bulunan, iradesini yitirmiş biri durumundadır. O türden sinyaller verilmediği takdirde, istenen davranışları göstermemektedir”[9]
Ve yine Hastapian’ın mektubunda şöyle diyor: “Levon’un sorgulanmasını cuntanın başı Kenan Evren’in damadı MİT’in yüksek dereceli memuru Erkan Gürvit üstlenmiş. Bu kişi, 12 Eylül günlerini anlatımlarında “Ayrıca ben Esenboğa’da yakalanan Levon Ekmekçiyan’ı, yaralı ele geçen ASALA militanını üç ay sorgulayan tek kişiyim” demenin ötesinde başka tek laf etmemiş olduğu halde, ABD’den getirildiği gizli tutulan 4 ayrı “sorgulama uzmanı” tarafından 2 ay boyunca günde 24 saat özel haplar ve damardan şırıngalanan değişik kimyasal ilaçların denenip-kullanıldığı insanlıkdışı bir işkence laboratuarının iğrenç tezgahından geçirilen Levon’un, sofistike elektronik aletler ve yalan makinesine bağlı halde bir kobay muamelesine maruz kalıp, ruhen fena halde hırpalandığı gerçeği çok gizli bir devlet sırrı olarak “Özel Harp Dairesi” dosyalarında bile, en “TOP SECRET” statüyle saklanmıştır. Levon’un ‘Kendini idrak edebilmekten yoksunluk ve bilincini kontrol etmede yeterlilik hali’ konusunda ciddi kuşkuları olduğunu belirten Avrupalı birkaç tıp uzmanının, onu ziyaret edip sağlık kontrolü yapmalarına izin verilmesi için defalarca başvurdukları Ankara’dan red cevabı edinmeleri, pek doğal olarak var olan tüm şüphelerin doğrulanması anlamını taşıyordu.” [6]
Tüm bu yazarların ifadeleri ve tanıklıkları gerçek mi değil mi orasını bilemeyiz. Ama 2000’li yıllarda ‘demokrasi!’ ortamında İBDA-C Lideri Salih Mirzabeyoğlu’na uygulandığı söylenen Telegram iddiaları gündemdeyken, 1982’de Cunta Yönetimi’nde Levon’a da Telegram’ın uygulanabileceği konusunu da ayrıca düşünmeliyiz.
Empati yapmakta yarar var sanırım. Şimdi Mahir Çayan ve İsrail Başkonsolosu Ephraim Elrom’un kaçırılıp öldürülmesi olayını nereye koyacaksınız Sayın Forta? Esenboğa Eylemi’nin asıl hedefi ortadayken ve ölen sivillerin hangi silahlardan çıkan kurşunlarla öldüğü muallakken, ASALA militanı Levon’u neden kolaylıkla ‘katliamcı’ yapıyorsunuz? Salt Ermeni olduğundan mı?
Neresinden bakarsak bakalım Bülent Forta’nın yazısında kullandığı ‘Esenboğa Katliamı’ devletin resmi tezleridir. Ve söz konusu eylemden sonra deliller toplanmadan, tek celsede yargılanma neticesinde gerçekleştirilen idamla Levon Ekmekçiyan 28 Ocak 1983’te asılmıştır. Şimdi Bülent Forta’ya sorum şu: yazınızı yazarken neden 12 Eylül Cuntası’nın kavramını kullanıp Levon Ekmekçiyan’ı katliamcı olarak, Ali Bülent Orkan ile aynı kefeye koydunuz? Bilinçaltı hanenizde İittihatçı-Kemalist ulusçuluk yatmıyorsa neden böyle bir hataya düştünüz? Bu yazınızdan dolayı bir tekzip ya da özür yazısı yayınlamayı düşünüyor musunuz?
Şafak Şenteş