Tiyatro ve memleket tarihimizin başkaldıran kadınlarından Afife Jale'nin 72'nci ölüm yıldönümü bugün. Bu cesur kadın, öldüğünde henüz 39'undaydı.
1902’de Kadıköy’de dünyaya gelmiş ve Müslüman kadınların sahne alamayacağı yönündeki yasağa inat 1918’de dönemin Şehir Tiyatroları Darülbedayi’nin sınavlarını kazanmış bir genç kız. Kız arkadaşlarının çoğu nasılsa sahneye çıkamayacakları düşüncesiyle tiyatrodan koparken, Afife bir sene boyunca provalara katılır, Elize Benemciyan Paris’e gitmek üzere topluluktan ayrıldığında, o yerini almaya çoktan hazırdır.
Sürekli polis uyarısına maruz kalınsa da Afife Jale tarihe ismini yazdırmış pek çok kadınla ortak bir özelliğe sahiptir; başkaldırır. Bir hafta sonra ‘Tatlı Sır’ adlı oyunla yeniden sahnededir, polis de kapıda... Bir Türk kadınının sahne alacağı havadisi bu sefer iyice yayılmış, Afife Jale’nin ikinci sahne deneyiminde salon tıklım tıkış dolmuştur. Seyirciler arasında Darülbedayi’nin yönetim kurulundan Hüseyin Suat, İbnürrefik Ahmet Nuri Bey ile şair Halit Fahri ve romancı Reşat Nuri de vardır. Afife’nin o gece ikinci perdede sahne almasına kapıya dayanan polis mani olur.
Bir sonraki hafta yine Apollon Tiyatrosu’nda İbnürrefik Ahmet Nuri’nin eseri ‘Odalık’ ile sahneye çıkar. Oyunun sonunda artık rutinleştiği üzere polis kapıdadır, tiyatronun işletmecisi Afife’yi makine dairesinden kaçırır. Lakin ertesi gün Kadıköy iskelesinde polis tarafından alıkonulup karakola götürülür. O gün komiserin “Dinini, milliyetini, namusunu unutarak sahneye çıkıp oyun oynayan sen misin?” şeklindeki suçlamalarına, sonrasında babası Hidayet Bey’in engellemelerine maruz kalır. Tiyatro yönetiminin devreye girmesiyle Afife serbest kalmıştır. Ama yaşananlar sonucunda Dahiliye Nezareti’nin emriyle, İstanbul Belediyesi’nden Darülbedayi’ye ‘Müslüman kadınların sahneye çıkarılmamasını’ emreden bir yazı gönderilir. 1921 senesinin 8 Mart’ı –ironik bir şekilde Türkiye’de Dünya Kadınlar Günü’nün TKP’li kadınlar tarafından ilk kutlanmaya başladığı tarihte- tarihli bir başka yazıyla da Afife’nin görevine son verilir.
Henüz kadınların sahneye çıkabilmelerinin mümkün hale gelebilmesine iki yıl vardır. Tiyatro tutkusuyla baba evini terk etmiş, belediye talimatıyla işsiz kalmış olan Afife Jale, genç yaşta ölümüne giden yolun ilk dönemecindedir artık. Şiddetli baş ağrıları, hap ve uyuşturucuya sığınma ihtiyacı, morfin bağımlılığı...
Anadolu’da turneler yapar, cumhuriyetin ardından da kadınlara sahnede olma yolu açılır ancak Afife Jale’nin gittikçe bozulan sağlığı tiyatroya dönüşüne engel olur. 1928’de tanıştığı tanburi ve besteci Selahattin Pınar ile büyük bir aşkla 1929’da evlenir; kulaklarımızdan dinmeyecek bir seda bırakmış olan ‘Huysuz ve Tatlı Kadın’, ‘Nereden Sevdim O Zalim Kadını’ eserleri onun sayesinde dünyaya düşer. Ama aşk ve musiki dolu bir yaşam, tüm dünyaya daha 18’inde başkaldırmış bu cesur sanatçı kadına yetmez. Tiyatro boşluğunu doldurmaya çalıştığı uyuşturucu boşanmayı, yalnızlığı, sefaleti, sokaklarda süren ve hastanede son bulan bir yaşamı getirir. Gözlerini tamamen kapadığında henüz 39’undadır. 24 Temmuz 1941’de sessiz sedasız çeker gider.
Afife Jale, kadınların tarihine adını hem de çok genç yaşta kazımış bir kadın. 1997’den beri adına düzenlenen ödüller her sene genç, yaşlı, kadın, erkek oyuncular tarafından havaya kaldırılmakta. Ama ne ismini taşıyan heykelcikler ne de kendisinden sonra gelecek nice Müslüman kadına açtığı yol, ‘Afife Jale’ adına asıl görkemi katan. Bir devrin başıyla, ötekinin sonunun arasında bir yerde, kendine olan güveni ve cesaretiyle tutkusunun peşinden giden kadın olmak, onu ‘unutulmayacaklar’ listesinde baş sıralara asıl oturtan…
‘Hayatımda mesut olduğum ilk gece’
Afife Jale sahneye çıktığı ilk geceyi şu sözlerle anlatıyor: “Hayatımda mesut olduğum ilk gece… Sanatın ruhuma verdiği güzel sarhoşluk içindeyim. O piyeste (Yamalar) güzel bir sahne vardır; ağlama sahnesi… Orada taşkın bir saadetle ağladım… Alkış, alkış, alkış… Perde kapandı; açıldı, bana çiçekler getirdiler. Perde tekrar kapandı. Muharrir (Hüseyin Suat Bey) kuliste bekliyormuş; ben çıkarken durdu, alnımdan öptü: ‘Bizim sahnemize bir sanat fedaisi lazımdı; sen işte o fedaisin’ dedi. (…)”*
* Refik Ahmet Sevengil, Türk Tiyatrosu Tarihi V-Meşrutiyet Tiyatrosu, 1968.