'Düşman çok
yakın olduğunda…'
GÜLER YILDIZ
guleryildiz@gmail.com
"Ne
yapabiliriz? Onlar buraya gelirse yaşamıma devam etmem mümkün
olmaz!"
18 yaşındaki
kızının partizan'a gönüllü katılmasına engel olmak isteyen anneye, 18 yaşındaki
Zoya'nın verdiği yanıt.
Zoya
Kosmodemyansky. Nazım'ın şiirindeki Tanya. Uzayıp giden bir gece sabaha
vardığında, Zoya'nın çıplak bedeni, geceden gördüğü işkencenin de izleriyle bir
ipin ucunda sallanmakta...
Zoya, Zoe ya
da Tanya... Makarna sandıklarından kurulan ölümün adı. Geceden sabaha kara
kışta çıplak bedeni ile acıya yatırılan. Ama o bir partizan. Soğuk geçmiyor o
yaşlardan...
Savaşın sadece
giyinikken yapılabileceğine dair milyon tane tevatür vardır. Savaşanların
elbiseleri vardır; haki, gri, lacivert, alalı, bej...
Savaşın
cinsiyeti vardır ve bunun böyle olacağına dair binlerce ıssız, sahipsiz
cümle... Doğrudur; meydan okuma, düelloya çağırma, bilekleri kırıp, pazuları
gösterme savaşa, kavgaya açık davettir. Sonra sadece erkekler birbirinden silah
alışverişi yapar, ülke ekonomileri bu zihniyetin egosu ile halkının kursağına
ekmek koyar. Ruanda'ya onbinlerce palayı satan Çin mesela... Kendilerinden
binlerce kilometre uzakta onbinlerce insanın 15 gün sürecek uzun ölüm gecesine
uykusuz geceler vermiş, parıldayan emeklerini gemilere bindirmiş, attaya göndermiştir,
o kadar... Sonrası sadece kan .
Çin haber ajansları kapalıdır paslı bir demir kapı gibi dünyaya... Nerden
duyacak, gecesini gündüzüne katarak ışıldattığı palanın akıttığı kan nehrinin bir
okyanusa akıp, oradan hafızaya damladığını? Kim fısıldayacak sonra...
Ahh,
unutturamaz hiç bir şey, bir palanın gecenin en pürüzsüz anında hayata saldığı
çığlığı... Çıplaktır o ses.
Savaş bir el
çabukluğudur. Zavallılıktır. Çaresiz kaldığında düşman, baş eğdiremediğinde,
diz çöktüremediğinde bilir nereden kanar insanlık. Kadını soyar mesela. Erkeği
soyar. Bir kadını erkeklerin önünde, bir erkeği kadınların önünde soyar,
utandırır aklınca. Bir kadının giysilerini soyduğunda, kadını zamana giydirir,
kendisi çırılçıplaktır oysa. Üşümez onun insanlığı, üşüyecek kadar kan yürümez o damarlarda.
Ama soyulan kadın, çırılçıplak teninin açıkta kalan bir yeri bile yoktur o
anda. Onu hayat giydirir usulca. Anne eli gibi sevecendir ve bir kokusu vardır
tanıdık.
Makarna
sandıklarından idam sehpası yapan anlayışın aceleci çaresizliği ile Cizre'de
öldürüldükten sonra çorabı ve iç çamaşır ile yere uzatılan kadının yanı başında
duran gölgelerin soysuzluğunun birbirine dolandığı bir ruhtur zamana musallat
olan; savaş budur.
Çırılçıplak
edip dışarıda bekletmişlerdi Zoya'yı. Sabaha karşı giydirip gocuğunu, botunu,
ilçe merkezine dek yürütmüşlerdi bir de. İlçe merkezi beyaza kesmiş bir
uzaklıktı. Hayatla kopmuş bir bağdan yağlı urgan yaptılar, makarna
sandıklarından sehpa. Çıkardılar Zoya'yı sandıkların üstüne, donmuş ipi
doladılar boynuna... İki hafta ilçenin meydanında asılı bıraktılar.
Gencecik bir
bedenin üstüne eğilmiş, fotoğraf çekiyorlar galiba. Eğilmiş, bir genç kadının
çıplak bedenindeki suretlerini izliyorlar. O kadın bir ayna. Onların çirkinliği
yansıyor dünyaya. Solmuş gözlerinde feri kaybolmuş hayat var evet, o da can
çekişiyor orada. Soymuş, yeniden giydirmişler. Zamanları bol bunca ayrıntılı
mizansenlere... İzlettiriyorlar. Kızlarınıza, kadınlarınıza bunu yaptık, daha
da yaparız diyorlar.
1941'in
Moskova'sının Alman işgali altındaki bir köyünde değiliz. 2016'nin Cizre ilçe
merkezindeyiz. Makarna sandıkları yerine, iki yürümeyle aşınan kaldırım taşları
var. Şimdi orada bir ip gibi upuzun uzatılan bedenin ayak izlerinin de bulaşık,
dolaşık olduğu kaldırım taşları. Belki Zoya da çok makarna yerdi, kim bilir?
Makarna sandıklarına doğru sürüklediklerinde ne gelmişti aklına, annesinin
domates soslu makarnasından başka ne düşünebilir o yaşta bir insan? 18 daha...
Ölümün
en sevdiğin şeyle kurduğu bağ... İki çaresizin, iki zavallı gölgenin eğildiği
bir narin fidanın, arkadaşlarıyla gezmekten hoşlandığı bir sokağın başındaki
cansız bedeninin bize anlattığı hikaye...Sol kolun yanında biriken kan ... ortalığa atılmış botlar, ayakta bırakılmış
çoraplar ve düğmeleri açık siyah bir gömlekten hafızamıza sızdırılan o kan ...
Savaş hep daha
fazlasıdır hayattan çaldıklarından...
Hafızamıza
doldurduklarından hep bir daha fazla...