Talin Suciyanİstanbul
- BİA Haber Merkezi
Bugünkü
gerçekliğimiz ve bir bir hepimizin hayatı 20. yüzyılın ilk çeyreğinin
sonuçlarına göre belirlenmeye devam ediyor. Fahişe Çika* bu
gerçekliği en çıplak ve belki de en şiddetli şekilde bizlere gösteren
hayatlardan biri. İstos Yayınları'nın yayın hayatına adım atarken bastığı ilk
eserlerden birinin bu kitap olması herhalde tesadüf değildir.
1989 yılında Yunan
Konsolosluğu'nda maddi yardım için bekleyen ve o günlerde seksenli yaşlarını
süren Giresunlu Pontus Rumu Eftalya ile yazarThomas Korovinis'in
karşılaşmasının bir sonucudur bu kitap. Korovinis, Eftelya'nın kendi
anlatımını metne dökerek, yüzyılın ilk çeyreğinde doğmanın bedellerinin bir
hayat boyu nasıl ödettirildiğini de çarpıcı bir biçimde ortaya koymuş olur.
Giresun'da
Pontuslu bir Rum aileye doğan Eftalya'nın ilkokula başladığı ilk günden aklına
kazınan şey arkadaşları, okulun ne kadar güzel ya da ne kadar sıkıcı bir yer
olduğu değil, sokak başında asılmış adamlardır. Köşe başlarında asılmışların
önünden, boş sokaklarda, jandarmalardan korkarak evine varmaya çalışır. Rus
Orduları çekilmiştir, Eftalya Erzincan Mütarekesi'ni yaşamaktadır. Kısa bir
süre sonra annesini kaybedecektir. Babası işkencelerden geçecek, kardeşi
görünüşe göre öldürülecek, ninesi sırtına yüklenen barutun ağırlığıyla hayata
veda edecek, babası kendini hiç kurtaramayacak en sonunda -biraz daha geç-
İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanlar tarafından Yunanistan'da öldürülecek,
velhasıl Eftalya İstanbul'da yalnız yaşamak zorunda kalacaktır.
Peki, 1900'lerin
ilk çeyreğinde Rum, Ermeni, Süryani olarak doğduysanız, tüm ailenizi
kaybettiyseniz ve kendinizi "en güvenli" sayılan İstanbul'da
bulduysanız, bir kadın olarak nasıl hayatta kalırsınız? Bu sorunun tek bir
cevabı olduğunu pekâlâ biliyor olmalısınız. Tarihin hangi dönemecinde
doğduğunuz, içine doğduğunuz etnik grup, hasbelkader kaybedenler tarafında yer
almanız bundan sonra kendi hayatınıza dair iradenizi elinizden alacaktır.
Varlığınız, benliğiniz sadece duygusal zayıflıklıklarınız, kırılganlıklarınız
ve tabii insanı kör eden
umut anlarında ortaya çıkabilecektir. Ve hayatınız, sizi siz yapan bu en temel
ruh durumunu tanımakla geçecektir. Ne zaman ve kim olarak doğduğunuz
hayatınızın, benliğinizin en temel mücadele alanı olacaktır.
Ve Eftalya,
geldiği İstanbul'da halasının da, daha sonra kendisinin olacağı gibi seks
işçisi olduğunu anladığında artık ona saklanacak, kaçacak bir yer kalmamıştır.
Bundan sonrası, hep ama hep "kurtarılmayı" bekleyerek geçmiş bir
hayattır. Kurtarılmayı beklemek, insanı içinde bulunduğu felakete karşı kör eden umudun ta
kendisidir. Her an ölümden beter bir şey yaşayacak olmanın, felaketin tam
göbeğinde olmanın en anlatılamaz, en ifade edilemez açmazının, kendini,
kurtarılma umuduyla birleştirmesi insan ruhunun en derin, en yaralayıcı
izdivacıdır. Eftalya'nın anlattıkları tam da budur.
"Anladın mı
yanı nedir hayatım? (...) Gübreden çık boka gir, boktan çık gübreye düş."
**
Fahişe Çika, son
yüzyılda Anadolu'nun ve İstanbul'un toplumsal tarihine çok önemli bir ışık
tutuyor. Kara deliklerini görmemek için, önce mavileştirilen, sonra
mozaikleştirilen en son da ebrulaştırılan Anadolu'nun hayranları acaba yüzyılın
ilk çeyreğinde bir Rum, Süryani ya da Ermeni kadını olarak Anadolu'da doğmayı
isterler miydi?
(TS/NV)
* Thomas Korovinis, Fahişe
Çika. Istos Yayınları. 2012
** A.g.e., 20