Saturday, February 15, 2014

İran'ın 'Ölü Ozanlar Derneği'

İran'ın 'Ölü Ozanlar Derneği'
Haşim Şabani'nin infazı, kalemin kılıçtan daha güçlü olabileceğini gösteriyor. Pasifist aile babası Şabani, Arapça şiir yazdığı için idam edildi.
Haber: ROBERT FISK
İran’da bir Ölü Ozanlar Derneği olsa gerek. Ya da belki Şehit Ozanlar Derneği. En yeni üyesi de ülkenin güneybatısından, Irak sınırındaki Ahvaz bölgesinden bir İranlı Arap. 1979’dan beri İslam devriminin idam ettiği onca kişiden biri olarak, ‘yeryüzüne yozlaşma yaymaktan’ asıldı.
Şabani ile ilgili her şey infazcılarının yüzüne utanmalarını haykırıyor: Pasifist şiiri, akademik eğitimi, -1980-88’de Iraklı istilacılara karşı savaşırken ağır yaralanarak engelli durumuna gelen- hasta babasına bakması, eşi ve tek çocuğuna sevgisi. Ama çoktan bir siyasi cesede dönüştü. Katilleri olan İran İçişleri Bakanlığı ile Devrim Mahkemesi Yargıcı Muhammed-Bagir Musavi ilk failler.
Ardından Şabani’nin arkasından yas tutmakla geçirdikleri kadar zamanı ölümüyle ilgili İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’yi suçlamaya harcayan Iraklı muhalif gruplar geliyor. Ve sonra elbette infazcısı olarak üçüncü sırayı tarih alıyor.
Devrim Muhafızları birlikleri ve içişleri bakanlığı memurlarının, iki yıldan uzun süredir Arap nüfusun çoğunlukta olduğu Ahvaz’da bombalarla parçalara ayrılmalarından ötürü intikam için gözleri döndü. Söylemeye gerek yok, Şabani, ‘direnişe’ yardım etmekle suçlandı; anlaşılan bu günlerde Arapça şiir yazmak ve hatta Farsça şiirleri Arapçaya çevirmek bir yazarın yıkıcı diye damgalanmasına yetiyor. Şabani, hapisten yazdığı bir mektupta, ‘İranlı yetkililerin Ahvazlılara yönelik hain suçlarına, hele de keyfi ve yargısız infazlarına karşı’ sessiz kalamayacağını dile getiriyordu, “Bu dünyada her bir insanın sahip olması geren meşru hakkı savunmaya çalıştım, o da tüm yurttaşlık haklarıyla özgürce yaşama hakkıdır. Tüm bu sefalet ve trajediler olup biterken, zalim suçlara karşı kalemden başka bir silah asla kullanmadım” diyordu.
Belki de Şabani’nin sonunu hazırlayan bu oldu. İran’da kalem gerçekten kılıçtan daha güçlü olabilir, hele de güvenlik güçleri sadece Ahvaz’da değil, Belucistan, İran Kürdistanı ve ülkenin diğer azınlık nüfuslu bölgelerinde ayrılıkçı tehlikeye dair giderek daha çok paranoyaklaşırken.
İronik biçimde, 1979’da İslam Devrimi’nin devirdiği Şah’ın sözde-laik rejimi de İran’ın yeni ve ‘modern’ devleti içinde Fars aşiretleri ve dini liderleri üzerine bir milliyetçilik cilası çekmişti. Ve İranlı âlimler buna itiraz edecek olsa da geleneksel aşiretçiliğin dizginlenmesine yardımcı olarak, Ortadoğu halklarını ‘laikleştiren’ bizzat İslam’dır. Fakat bunun 32 yaşındaki Haşim Şabani’ye bir faydası olmadı. İki yıl gözaltında tutulduktan sonra Musavi tarafından temmuzda ölüm cezasına çarptırılan 14 insan hakları savunucusundan ikisi olan Şabani ile bir arkadaşı, hapiste işkenceden geçirildi.
Aralık 2011’de İran’ın kasvetli uluslararası uydu kanalı Press TV’ye çıkarılan Şabani, ‘ayrılıkçı terörizme’ karıştığını ve Baasçılığı desteklediğini ‘itiraf etmişti’. Kanal, daha da ileri giderek, Şabani’nin Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek ve Albay Muammer Kaddafi ile temas halinde olduğunu iddia etmişti, herhalde biri devrilmeden, öbürü öldürülmeden önce.
İranlı muhalefet grupları, Şabani’nin öldürülmesini kınarken İran’ın yeni cumhurbaşkanı ve Batı’nın yeni dostu Ruhani’yi suçladı. Muhalefet gruplarına göre geçen ay Ahvaz’a kısa bir ziyaret düzenleyen Ruhani, dengesiz selefi Mahmud Ahmedinecad döneminde verilen ölüm cezalarını onayladı.
İdamlarla ilgili cumhurbaşkanını suçlamak İran siyasetinin rutinidir. Rejimin bazı muhalifleri, son derece ılımlı Muhammed Hatemi’nin cumhurbaşkanlığı döneminde onlarca sanatçı, akademisyen ve yazarın öldürüldüğünü iddia eder, Hatemi’nin bu insanların öldürülmesi karşısında çok öfkelenmesine rağmen. Hemen hepsi, ölüm cezasına çarptırılmamış, suikasta kurban gitmiştir. Gerçekte, Hatemi’nin selefi Ali Ekber Rafsancani’nin cumhurbaşkanlığında, çok dah fazla sayıda entelektüel ölümle buluştu.
Arap Huzistan eyaletinde otobüse düzenlenen muazzam bir bombalı saldırıyla adamları katledilen ‘Devrim Muhafızları’nın, İranlı Arap insan hakları aktivistlerinin ‘yasal’ biçimde öldürülmelerinden vicdan azabı duymayacağı muhakkak. Oysa İran, Huzistan’da hükümet yetkililerine yönelik saldırıların gerisinde Britanya istihbarat servislerinin olduğunu defalarca iddia etmişti.
Şabani, vatanı İran’da yüceltilmeliydi. Ahvaz’da doğup hem Farsça hem Arapça şiir yayımladı, siyasetten master derecesi aldı ve öğrencilerin tutuklanması, profesörlerin atılmasını protesto eden yürüyüşlere liderlik etti. Önde gelen İranlı yazar ve gazeteci Amir Tahiri, Şabani’nin yargılı infazından birkaç gün sonra çoğunlukla siyasi yanı bulunmayan şiirleri hakkında bir yazı kaleme aldı ve dizelerinden alıntı yaptı.
Şabani ‘Neden Ölmem Gerekiyor, Yedi Sebep’ başlıklı şiirinde davasından şöyle söz ediyor: “Yedi gün boyunca bağırdılar bana/Savaş açtın Allah’a.../Cumartesi: Çünkü sen bir Arap’sın!/Pazar: Hem de Ahvazlısın.../Salı: Kutsal devrimle alay ettin.../Cuma: İnsansın, ölmene yetmez mi?”
Şabani, Ahvaz’da hakkında sevgi dolu dizeler yazdığı nehirle aynı adı taşıyan Karun Hapishanesi’nde aylarca tutulduktan sonra, bilinmeyen bir yere nakledilip asıldı.