Tuesday, February 11, 2014

Her aile bir devlet...


FOTOĞRAF: Roboski katliamı snrası... (29 Aralık 2011)

Sıklıkla taksiye binenler, iyi bilirler ki, taksi şoförleriyle yapılan sohbetler, sokaktaki vatandaşın siyasi algısını yansıtmakta çok belirleyicidir.

Bu sohbetlerde, genellikle sıradan vatandaşın resmi ideolojiyle nasıl biçimlendiğine ve Türk-İslam sentezci bakış açısının nasıl da belirleyici olduğuna, defalarca şahit olmuşsunuz.

Geçtiğimiz gün, yolculuk ettiğim taksi şoförünün konuşmaları da, aynen böyleydi.

Taksiye biner binmez, şoför, AK Partiden şikayet etmeye başladı. Gezi olaylarında, gençlerin nasıl direndiklerini, onlara nasıl destek olduğunu anlattı.

Ardından sözü tutuklu komutanlara getirdi; “AK partiyle PKK, işbirliği içindeler; PKK’nin işlediği suçları komutanlarımızın üzerine atıyorlar” diyerek, komutanları savundu.

Ben ise, "sizin, o komutanların işlediği suçlardan haberiniz var mı? Gözaltında kaybedilen, katledilen insanlardan, toplu mezarlardan haberiniz var mı?" sorusunu yönelttiğimde, şoförün verdiği cevap artık dayanılmaz nitelikteydi. Dedi ki; “…o toplu mezarlar bir yalan, orada bulunan kemikler, insan kemikleri değil, köpek kemikleri…”

Şoföre durmasını söyledim; çok sinirliydim ve inerken, ‘siz hepiniz bu kirli devletin suç ortaklarısınız’ dedim ve indim.

Üzerinde yaşadığımız coğrafya, öyle bir yer ki; burayı yönetenler sahip oldukları ‘iktidar’ın esiri olurlar. Ellerinde tutukları iktidarı bırakmamak için, her türlü kötülüğü yapabilirler.

Biraz geçmişe baktığımızda, kendi iktidarı için öz çocuklarını bile katleden bir zihniyeti görürüz. İktidarlarını sürdürmek için, bir zaman, ‘düşman’ olarak gördükleri ile kol kola girebilirler.

Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti tarihi, ‘kirli oyunlar’ ile doludur. Yönetenlerin, iktidarları adına oynadıkları oyunlar, coğrafyanın bazı topluluklarına acı olarak, katliam olarak ve soykırım olarak döner. Onlar, iktidarda kalmak adına, coğrafyanın Türk ve Suni Müslüman kimlikleri dışında, tüm etnik, dinsel ve cinsel kimliklere, ‘yok olmayı’ dayatmışlardır. Yarattıkları, ‘normal’ kavramının, kitleler tarafından içselleştirilmesini sağlayacak bir resmi ideoloji ve resmi tarih yaratarak, bu yalana inanılmasını sağlamışlardır.

Kürtler, bu yalana inanmamış ve teslim olmamış bir toplum olarak, iktidarın tüm zehirli oklarını, üzerine çekmiştir. Kirli bir savaşın ardından, yakılan boşaltılan köyler, öldürülen gözaltında kaybedilen insanlar, cinsel şiddete maruz kalan kadınlar, yok edilmeye çalışılan bir anadil, hapishaneler dolusu insanlar, ama en çok da, yok edilemeyen bir güven ve inanç vardır.

Diğer tarafta ise, bu güven ve inancı görmemekte direnen ve yalanlara teslim olan bireyler ve aileler…

Adeta her aile bir devlet, her baba bir devlet başkanı gibi, bu yalanı sürdürmeye yeminlidirler.
Eren Keskin, 10 Şubat 2014, Sesonline.net