06/06/2016 18:07
HAYKO BAĞDAT
Son yazımda Kürt illerine yaptığım geziyle ilgili
notlarımı paylaşacağımı söylemiştim. Sözüm baki kalsın. Çünkü hayati bir mesele
araya girmiş bulunuyor.
Evet, konu
yine pek kıymetli dünya liderimiz, Reisimiz Erdoğan’ın söylemleriyle ilgili.
Yarım
kadın-tam kadın meselesi değil ama… “Kızdırmayın beni kovarım ulan
Ermenileri yine buralardan” minvalindeki veciz cümlesine de takılmadım. “Delikanlı
ol ciğerimi ye” meselesine, “He, asıl sen delikanlı ol da çıkar
diplomanı ortaya” da demeyeceğim…
Konu çok daha
ciddi ve bilimsel arkadaşlar. Galiba ben hastalıklı bir vatandaşım ve yüce
cumhurbaşkanımız erken teşhis konusunda benim ufkumu açtı. Allah bin kere
razı olsun kendilerinden.
Malumunuz
Avrupa’da bir ülke yine Ermeni soykırımı mevzusunda kanaat bildirdi. Üzerinden
101 yıl geçmiş bir olay hakkında, uluslararası dengelerin ancak izin verdiği
bir dönemde “He ya Ermenilere çok yazık olmuş” diyerek Avrupa
medeniyetinin vicdanlı ve halden anlar tavrını ispatlamış oldu yeniden.
Böylece 4’üncü
kuşak Ermeniler “Bizim de şüphelerimiz vardı ama Almanya artık kafa
karışıklığımızı giderdi. Evet, fena şekilde öldürülmüşüz” noktasına
gelebildiler. 101 yıl sonra bir neslimizin yok edildiğini ispat edebildik
hamdolsun.
Şimdi sıra
Kürtlerde… Onlar da yaşadıklarını ispat edebilirlerse tüm sorunlarımız
hallolacak inşallah.
Fakat
Almanların ölüm ve cinayet karşısındaki hızlı ve güçlü tepkisi Erdoğan’ı çok
fena kızdırdı. Ona gore böylesi olaylarda 200 yılı devirmeden konuşmak
olsa olsa patavatsızlık olmalıydı.
Üstelik
Türkiye ziyaretinde en varaklı sandalyemize oturtarak adam yerine koyduğumuz
Merkel bile bu tuzağa düşerek delikanlılık raconunun içine etti.
Tercumanlar, “Ey
Merkel, delikanlı ol ciğerimi ye” cümlesini şansölyeye çeviredursun asıl
felaket beklenmedik yerden geldi.
Alman
parlamentosunun ‘Türk’ milletvekili Cem Özdemir tasarıyı en ateşli şekilde
savunanlar arasındaymış.
Düşünebiliyor
musunuz? Bir Türk, 101 yıl once yaşanan bir olay karşısında hükümetimizin
düşündüğünden farklı davranabilecek kadar alçalmış yani… Milli, yerli,
kutsal dava sahibi, kinder neslin evladı, potansiyel üç çocuk babası, Necip
Fazıl’ın hayranı olması için kendini yırtan bir liderin tebası olan bir Türk
kalkmış ne haltlar karıştırmış.
Buna eyvallah
diyemeyiz dostlar… Böylesi bir eylemi normal sayamayız gençler… Cem
Özdemir’in hiçbir Türk’ün yapmayacağı bu hareketini acilen irdelememiz
gerekiyor.
Sorunun
kaynağını bulmak için çalışmalara nereden başlayalım diye kafa patlatmanıza hiç
gerek yok.
Şanlı
başkanımız adresi gösterdi bile.
Şöyle ki: “Şimdi
oradan çıkıyor bir ukala, bir şey hazırlıyor, Alman parlamentosuna sunuyor.
Neymiş? Birileri de diyor ki, güya Türk… Ne Türk’ü be? Bunların kanlarının
laboratuvar testinden geçmesi lazım. Onun kanının öyle olması, böyle olması
bizi ilgilendirmiyor.”
Gördünüz?
Meğer herifin
kanı bozukmuş. Türk hekimleri acilen bunun kanını laboratuvarda incelemeye
almalıymış.
Oradan çıkacak
sonuçlara göre kanı bozuk olan bu tiplere uygulanacak muameleyi bulmalıyız
sanırım.
Hemen
korkmayın ama size kötü bir haberim var: Ya Cem Özdemir’in kanındaki
mikrop bizlere de bulaştıysa? Ya kanı bozukluk salgın olarak Misak-ı Milli
sınırlarına da girdiyse?
Demeci okur
okumaz bir hastahaneye koştum ben.
Hemen siz de
koşun. Sabah aç karnına olmak kan testi için elzem. Sakın kahvaltı yapıp
gitmeyin.
İki tüp kan
aldılar sağ kol damarımdan. Ölüm gibi gelen 45 dakika sonra sonuçlar geldi.
B Rh (+)
imişim…
“Bu ne demek
doktor? Kanım bozuk mu benim de? Türk değil miyim yoksa?” diyerek yakasına
yapıştım hemen.
Endişeyle, “Bilmiyorum
ben de. Sadece B Rh (+) yazıyor kağıtta” dedi adamcağız.
Altında
kolesterol değerleri vardı.
Aman
tanrım… Sınırı aşmışım orada!
“Doktor, ölümü
gör söyle. Neyin sınırını aştım?” diye biraz daha hırpaladım hekimi.
“Asıl sorun
trigliserit…” dedi. “Normalin üç katı çıktı…”
Yandaki hademe “Abi
o rakıdandır” demese oracıkta yığılıp kalacaktım.
“Başka
ölçümler yapın doktor. Kafamın çevresini ölçün, bel kalınlığıma bakın, sünnet
kontrolü yapın gerekirse. Kurtarın beni bu hastalıktan” diye bağırırken
hastane güvenliği yaka paça attı beni binadan.
Koşarak
annemin evine vardım. Belki çocukken geçirdiğim bir hastalık vardır da
bugünlerde yaşanan salgın için tetikleyici olmuştur.
Alt komşuda
kahve içen anneme haykırarak sordum: “Artık benden saklama anne! Çabuk
söyle, çocukken hangi mikroplar girdi bedenime? Ben aslında neyim?”
Kadıncağız
boynunu öne büktü ve mırıldanır bir sesle korkunç gerçeği söyleyiverdi: “Evet
oğlum, sen yarı Ermeni, yarı Rum kanı taşıyorsun…”
Beynimden
vurulmuşa döndüm… Benim kanım da bozukmuş…
Ondan Cem
Özdemir’le aynı fikirdeymişim… Türklük bilincim ondan eksik kalmış…
Yapacak ne var
bilmiyorum.
Buradan yüce
cumhurbaşkanımıza sesleniyorum: Bu durumda olanları kurtarın
lütfen. SSK bu hastılığın tedavi masraflarını karşılasın.
Çok zor
durumdayız ey devlet… Kanımızı temizlemek için davranın artık.
Böyle giderse
kanımızla duş alacak kahramanlara da virüs bulaşabilir. En azından onların
hatrına bir şeyler yapın.
Daha Gürcüler,
Çerkesler, Lazlar var sırada kurtarılacak.
Benim kanımı
da Erdoğan’ın kanı gibi temiz ve pürü pak yapın.
Beni kurtarın…