Türk
Silahlı Kuvvetleri’ne ait savaş uçaklarının Kandil’in Zergele köyüne
düzenlediği saldırı sonucunda ona yakın sivilin öldüğü haberleri
karşısında Dışişleri Bakanlığı bir açıklamada bulunmuş. Bakanlık,
“PKK’nın lojistik ve koordinasyon amaçlarıyla kullandığı” bir kamp
olduğunu iddia ettiği Zergele’ye yönelik gerçekleştirilen hava harekatı
sırasında sivil kayıplar meydana geldiği yönündeki iddialar hakkında
inceleme başlatıldığını açıklamış.
Bakanlıktan yapılan açıklamada “Bahse konu Zergele terörist kampında sivillerin bulunmadığı, ancak üst düzey PKK’lıların harekat sırasında orada mevcut oldukları bilinmektedir. Öte yandan terör örgütünün sivilleri canlı kalkan olarak kullandığı da maalesef bir vakıadır” denilmiş.
Bakanlığın ve (havuzlusu ve havuzsuzuyla) savaş medyasının Zergele’nin bir “terörist kampı” olduğu iddiasını, savaş propagandasına has bir “karartma” girişimi olarak şimdilik es geçelim. Bakanlığın açıklamasındaki son bölüm, yani “terör örgütünün sivilleri canlı kalkan olarak kullandığı” iddiası çok çok daha önemli.
Askeri terminolojide “canlı” ya da “insan kalkanı”, sivillerin savaşan güçleri gizlemek ya da adı üstünde onlara “kalkan” oluşturmak için kullanılması anlamına geliyor. Askeri güçlerin sivillerin arkasına saklanması sonucunda diğer tarafın saldırmakta tereddüt edeceği varsayımından hareketle uygulanan bir yöntem bu.
Aslında “insan kalkanı”, “gerilla karşıtı” askeri harekatlarda devletlerin sivil kayıpların sorumluluğunu üstlerinden atmak için sıklıkla ortaya attığı bir argüman. Bu argümanın en istikrarlı kullanıcısı ise İsrail’den başkası değil. Hani şu Erdoğan’ın Davos’ta paylayıp, “siz çocuk öldürmesini iyi bilirsiniz” dediği İsrailli yetkililer, Gazze ve Lübnan’a dönük saldırılarındaki sivil kayıpları, Hamas ya da Hizbullah’ın uyguladığını iddia ettiği “insan kalkanı” yöntemine yorarak def etmeye çalışıyor sıklıkla.
Buna göre mesela Hamas, İsrail’e karşı ateşlediği füzeleri sivil yerleşimler, okul ya da hastanelerin yakınına yerleştirmekte ve bunun sonucunda da Hamas’ın askeri hedeflerine saldırmak “zorunda” olan İsrail ordusunun operasyonlarında sivil kayıplar artmaktadır. Yani İsrail’e göre kayıpların sorumlusu, oyunu kurallarına göre oynamayan Hamas’tır; İsrail Savunma Kuvvetleri’ne göre Hamas insan kalkanı kullanımında adeta “profesyonelleşmiştir”. Aynı yönde itham edilen Hizbullah da insan hayatını hiçe sayan “sinizmiyle” sivil kayıpların sorumlusudur.
İşte Türkiye Dışişleri Bakanlığı, sorumlusu olduğu sivil kayıplara dair eleştirileri def etmek adına, Erdoğan’ın tabiriyle “çocuk öldürmeyi iyi bilen” İsrail yetkililerinin bu kabak tadı vermiş “canlı kalkan” argümanına başvuruyor. İsrail’in “iyi bildiği” bir yöntemle saldırıya uğrayanı, yani mağduru-bombalananı fail haline getirmeye çalışıyor.
İsrail bir halkın bir bütün olarak terörist ilan edilmesi ve sivil-asker ayrımını berhava eden askeri yöntemler konusunda işgal edilmiş Filistin topraklarını bir “model” haline getirdi zaten. Erdoğan Türkiyesi “canlı kalkan” laflarıyla o “modeli” tepe tepe kullanma yolunda tam gaz ilerliyor. Ne de olsa böyle böyle “büyük Türkiye” oluyoruz işte.
“Burası Türkiye, İsrail değil” mi diyordunuz?
Bakanlıktan yapılan açıklamada “Bahse konu Zergele terörist kampında sivillerin bulunmadığı, ancak üst düzey PKK’lıların harekat sırasında orada mevcut oldukları bilinmektedir. Öte yandan terör örgütünün sivilleri canlı kalkan olarak kullandığı da maalesef bir vakıadır” denilmiş.
Bakanlığın ve (havuzlusu ve havuzsuzuyla) savaş medyasının Zergele’nin bir “terörist kampı” olduğu iddiasını, savaş propagandasına has bir “karartma” girişimi olarak şimdilik es geçelim. Bakanlığın açıklamasındaki son bölüm, yani “terör örgütünün sivilleri canlı kalkan olarak kullandığı” iddiası çok çok daha önemli.
Askeri terminolojide “canlı” ya da “insan kalkanı”, sivillerin savaşan güçleri gizlemek ya da adı üstünde onlara “kalkan” oluşturmak için kullanılması anlamına geliyor. Askeri güçlerin sivillerin arkasına saklanması sonucunda diğer tarafın saldırmakta tereddüt edeceği varsayımından hareketle uygulanan bir yöntem bu.
Aslında “insan kalkanı”, “gerilla karşıtı” askeri harekatlarda devletlerin sivil kayıpların sorumluluğunu üstlerinden atmak için sıklıkla ortaya attığı bir argüman. Bu argümanın en istikrarlı kullanıcısı ise İsrail’den başkası değil. Hani şu Erdoğan’ın Davos’ta paylayıp, “siz çocuk öldürmesini iyi bilirsiniz” dediği İsrailli yetkililer, Gazze ve Lübnan’a dönük saldırılarındaki sivil kayıpları, Hamas ya da Hizbullah’ın uyguladığını iddia ettiği “insan kalkanı” yöntemine yorarak def etmeye çalışıyor sıklıkla.
Buna göre mesela Hamas, İsrail’e karşı ateşlediği füzeleri sivil yerleşimler, okul ya da hastanelerin yakınına yerleştirmekte ve bunun sonucunda da Hamas’ın askeri hedeflerine saldırmak “zorunda” olan İsrail ordusunun operasyonlarında sivil kayıplar artmaktadır. Yani İsrail’e göre kayıpların sorumlusu, oyunu kurallarına göre oynamayan Hamas’tır; İsrail Savunma Kuvvetleri’ne göre Hamas insan kalkanı kullanımında adeta “profesyonelleşmiştir”. Aynı yönde itham edilen Hizbullah da insan hayatını hiçe sayan “sinizmiyle” sivil kayıpların sorumlusudur.
İşte Türkiye Dışişleri Bakanlığı, sorumlusu olduğu sivil kayıplara dair eleştirileri def etmek adına, Erdoğan’ın tabiriyle “çocuk öldürmeyi iyi bilen” İsrail yetkililerinin bu kabak tadı vermiş “canlı kalkan” argümanına başvuruyor. İsrail’in “iyi bildiği” bir yöntemle saldırıya uğrayanı, yani mağduru-bombalananı fail haline getirmeye çalışıyor.
İsrail bir halkın bir bütün olarak terörist ilan edilmesi ve sivil-asker ayrımını berhava eden askeri yöntemler konusunda işgal edilmiş Filistin topraklarını bir “model” haline getirdi zaten. Erdoğan Türkiyesi “canlı kalkan” laflarıyla o “modeli” tepe tepe kullanma yolunda tam gaz ilerliyor. Ne de olsa böyle böyle “büyük Türkiye” oluyoruz işte.
“Burası Türkiye, İsrail değil” mi diyordunuz?