yıldızlardan kopup gelmişti dünyama
yıllanmış ağaçların dökülen sarı yaprakları gibiydi
etraf toz, toprak, kan, göleç
adına ne seher yeli diyebiliyorum ne de tozpembe
ama şunu çok iyi biliyorum ki
bir çocuğumuz olursa
adı Deniz olmalı,
ister kız ister erkek
fark etmez hiçbiri
fakat bakışları fark etmeli
güneş gibi olmalı
aydınlatmalı her bir tarafı
her bir yandan bir bir…
* * *
Alanya’dan Halime dün mesaj attı:
“Ayşe Deniz’i bırakmadılar. Duruşma 6 Şubat’a ertelendi.”
Okudum ve birden gözyaşlarımı durduramadım.
Demek bırakmadılar.
Çocuklarımızı katlediyorlar.
Çocuklarımızı kör ediyorlar.
Çocuklarımızı esir tutuyorlar.
Kana ve zulme doymuyorlar…
Yetişemiyorum.
Her mahkemeye gitmek istiyorum.
Her adaletsizliği yazmak istiyorum.
Yetişemiyorum ve kahroluyorum.
Sanki ben gidemediğim için öyle karar çıktı diye kendime kızıyorum.
Ne yapmalıyım?
Yazmazsam boğulurum.
Size Ayşe Deniz’i yazmalıyım…
Nasıl yiğit, cesur ve lekesiz çocuklarımız var, görün tanıyın istiyorum.
Hepsiyle gurur duyun istiyorum.
Bilin ki:
Kimi zaman çocuklar doğurur annelerini babalarını.
20 yaşında boyun eğmez Ayşe Deniz, Alanya Cezaevi’nde doğuruyor hepimizi…
Kırmızı fularlı devrimci
Adı Ayşe Deniz Karacagil.
20 Ağustos 1993
doğumlu.
Lise öğrencisi.
Üniversite sınavlarına hazırlanıyordu.
Güzel Sanatlar’da okumak istiyor; resim yapıyor; gitar çalışıyor; saz çalıyor. Tiyatrocu olmak istiyor.
Fakat:
4 Ekim 2013’te Antalya’daki Gezi eylemleri nedeniyle tutuklandı. Suçu kırmızı fular takmak!
Alanya L Tipi Cezaevi’nde.
Antalya 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dün duruşması vardı.
Bırakmadılar…
Ama…
Size mesajı var Ayşe Deniz’in…
“Bu ülkede gerçek katiller var dışarıda dolaşıyor. Ethem Sarısülük’ün katili dışarıda dolaşıyor, Ali İsmail’in, Abdocan’ın katilleri belli ama dışarıdalar. Ben 4 aya yakındır içerdeyim suçumu bilmiyorum, benimle ilgili somut hiçbir suçlama yok, hiçbir kanıt yok. Yasal gösteri hakkımı kullanmak dışında hiçbir eylemim yok.
Ben tutukluyum; burası hapishane; duvarlar arasındayım; cezaevinin duvarları görünüyor ama asıl hapishane dışarıda; orda duvarlar tel örgüler görünmüyor; insanlar öyle duvarlar arasındalar ki hem de görünmeyen duvarlar arasında. Biz dışarıdaki hapishanelere-duvarlara karşı çıktığımız, onlara karşı mücadele ettiğimiz için buradayız.
Ben Cumartesi Anneleri’nin eylemine gittim; oradaki annelerle konuştum; çocuğunun bir kemiğini bulabilmek için yıllardır bekleyen anneler var; güvenlik güçlerine, ‘çocuğumu aramaya beni de götürün ben onu kokusundan tanırım, çocuğumu kokusundan bulurum’ diye yalvaran anneler gördüm. Bir anneye bu acıyı çektiren sistemde kim özgürdür ki.
Hasan Hüseyin’in şiirinde söylediği gibi; ‘Ben bir ışık için tepmişim rahatımı.’
Bana göre o ışık, bir annenin gülümsemesi, bir çocuğun özgürce uçurtmasını uçurması, toprağın üzerinde özgürce koşmaktır, ağaçlardır, mavi bir gökyüzüdür.
Onlar her yeri duvar yapmak istiyor, her yeri bina yapıyorlar, her yeri beton yapıyorlar. Nükleer santral yapmak istiyorlar. Ben bütün duvarlara karşıyım, devlet Güneydoğu’da duvar yapıyor, neden? Eğer duvar yapacak malzemeleri varsa, duvar yapmak istiyorlarsa, gidip Van’da çadırda kalanlara ev yapsınlar.”
Adı Deniz olsun
Ayşe Deniz’i anlatmalıyım…
Antalya’dan hamile bir anne adayı Ayşe Deniz’e, cezaevine mektup yazdı: “Senin için çok üzülüyorum; böyle bir dünyaya çocuk getiriyorum üzgünüm. Ama çocuğum senin gibi olsun, adını Deniz Devrim koyacağım.”
Ayşe Deniz şu yanıtı yazdı:
“Sizin çocuğunuz yeter ki ışık dolu bir dünyada yaşasın, siz bizim bedenimizi düşünmeyin; biz sizin doğacak çocuğunuz için buradayız.”
Ayşe Deniz, umutsuzluğun ölüm olduğunu bu genç yaşında kavradığını şu sözleriyle gösteriyor:
“Onların sahnesi çocuk gülüşlerini esir almış, sahnelerinin tabanı insan kanından; ama biz bu sahneyi yıkacağız, yeni bir sahne kuracağız, güzel bir sahne kuracağız; bu sahnede çocuklar özgür olacak, özgürce koşacaklar, hep gülecekler, bu sahnede kuşlar özgür uçacak.”
Ah be kızım!
Ah be Deniz!
Ne zaman büyüttünüz bu koca yürekleri…
Ne zaman edindiniz bu soylu ruhu…
Ne zaman ulaştınız yaşamın yüce derinliklerine…
Koca şairin dediği gibi:
“Acıyorsam sana anam avradım olsun,
ama aşk olsun sana çocuk, aşk olsun”
Soner YALCIN
yıllanmış ağaçların dökülen sarı yaprakları gibiydi
etraf toz, toprak, kan, göleç
adına ne seher yeli diyebiliyorum ne de tozpembe
ama şunu çok iyi biliyorum ki
bir çocuğumuz olursa
adı Deniz olmalı,
ister kız ister erkek
fark etmez hiçbiri
fakat bakışları fark etmeli
güneş gibi olmalı
aydınlatmalı her bir tarafı
her bir yandan bir bir…
* * *
Alanya’dan Halime dün mesaj attı:
“Ayşe Deniz’i bırakmadılar. Duruşma 6 Şubat’a ertelendi.”
Okudum ve birden gözyaşlarımı durduramadım.
Demek bırakmadılar.
Çocuklarımızı katlediyorlar.
Çocuklarımızı kör ediyorlar.
Çocuklarımızı esir tutuyorlar.
Kana ve zulme doymuyorlar…
Yetişemiyorum.
Her mahkemeye gitmek istiyorum.
Her adaletsizliği yazmak istiyorum.
Yetişemiyorum ve kahroluyorum.
Sanki ben gidemediğim için öyle karar çıktı diye kendime kızıyorum.
Ne yapmalıyım?
Yazmazsam boğulurum.
Size Ayşe Deniz’i yazmalıyım…
Nasıl yiğit, cesur ve lekesiz çocuklarımız var, görün tanıyın istiyorum.
Hepsiyle gurur duyun istiyorum.
Bilin ki:
Kimi zaman çocuklar doğurur annelerini babalarını.
20 yaşında boyun eğmez Ayşe Deniz, Alanya Cezaevi’nde doğuruyor hepimizi…
Kırmızı fularlı devrimci
Adı Ayşe Deniz Karacagil.
20 Ağustos 1993
doğumlu.
Lise öğrencisi.
Üniversite sınavlarına hazırlanıyordu.
Güzel Sanatlar’da okumak istiyor; resim yapıyor; gitar çalışıyor; saz çalıyor. Tiyatrocu olmak istiyor.
Fakat:
4 Ekim 2013’te Antalya’daki Gezi eylemleri nedeniyle tutuklandı. Suçu kırmızı fular takmak!
Alanya L Tipi Cezaevi’nde.
Antalya 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dün duruşması vardı.
Bırakmadılar…
Ama…
Size mesajı var Ayşe Deniz’in…
“Bu ülkede gerçek katiller var dışarıda dolaşıyor. Ethem Sarısülük’ün katili dışarıda dolaşıyor, Ali İsmail’in, Abdocan’ın katilleri belli ama dışarıdalar. Ben 4 aya yakındır içerdeyim suçumu bilmiyorum, benimle ilgili somut hiçbir suçlama yok, hiçbir kanıt yok. Yasal gösteri hakkımı kullanmak dışında hiçbir eylemim yok.
Ben tutukluyum; burası hapishane; duvarlar arasındayım; cezaevinin duvarları görünüyor ama asıl hapishane dışarıda; orda duvarlar tel örgüler görünmüyor; insanlar öyle duvarlar arasındalar ki hem de görünmeyen duvarlar arasında. Biz dışarıdaki hapishanelere-duvarlara karşı çıktığımız, onlara karşı mücadele ettiğimiz için buradayız.
Ben Cumartesi Anneleri’nin eylemine gittim; oradaki annelerle konuştum; çocuğunun bir kemiğini bulabilmek için yıllardır bekleyen anneler var; güvenlik güçlerine, ‘çocuğumu aramaya beni de götürün ben onu kokusundan tanırım, çocuğumu kokusundan bulurum’ diye yalvaran anneler gördüm. Bir anneye bu acıyı çektiren sistemde kim özgürdür ki.
Hasan Hüseyin’in şiirinde söylediği gibi; ‘Ben bir ışık için tepmişim rahatımı.’
Bana göre o ışık, bir annenin gülümsemesi, bir çocuğun özgürce uçurtmasını uçurması, toprağın üzerinde özgürce koşmaktır, ağaçlardır, mavi bir gökyüzüdür.
Onlar her yeri duvar yapmak istiyor, her yeri bina yapıyorlar, her yeri beton yapıyorlar. Nükleer santral yapmak istiyorlar. Ben bütün duvarlara karşıyım, devlet Güneydoğu’da duvar yapıyor, neden? Eğer duvar yapacak malzemeleri varsa, duvar yapmak istiyorlarsa, gidip Van’da çadırda kalanlara ev yapsınlar.”
Adı Deniz olsun
Ayşe Deniz’i anlatmalıyım…
Antalya’dan hamile bir anne adayı Ayşe Deniz’e, cezaevine mektup yazdı: “Senin için çok üzülüyorum; böyle bir dünyaya çocuk getiriyorum üzgünüm. Ama çocuğum senin gibi olsun, adını Deniz Devrim koyacağım.”
Ayşe Deniz şu yanıtı yazdı:
“Sizin çocuğunuz yeter ki ışık dolu bir dünyada yaşasın, siz bizim bedenimizi düşünmeyin; biz sizin doğacak çocuğunuz için buradayız.”
Ayşe Deniz, umutsuzluğun ölüm olduğunu bu genç yaşında kavradığını şu sözleriyle gösteriyor:
“Onların sahnesi çocuk gülüşlerini esir almış, sahnelerinin tabanı insan kanından; ama biz bu sahneyi yıkacağız, yeni bir sahne kuracağız, güzel bir sahne kuracağız; bu sahnede çocuklar özgür olacak, özgürce koşacaklar, hep gülecekler, bu sahnede kuşlar özgür uçacak.”
Ah be kızım!
Ah be Deniz!
Ne zaman büyüttünüz bu koca yürekleri…
Ne zaman edindiniz bu soylu ruhu…
Ne zaman ulaştınız yaşamın yüce derinliklerine…
Koca şairin dediği gibi:
“Acıyorsam sana anam avradım olsun,
ama aşk olsun sana çocuk, aşk olsun”
Soner YALCIN