“Vicdanî retçi” sadece erkeklerin
kullanabileceği bir sıfat değildir. Bir kadın olarak ben de vicdanen
reddediyorum.
Elif Kara yazdı
Vicdanî ret, sanki
sadece erkeklerin veya eşcinsellerin kullanabileceği bir sıfatmış gibi
algılanıyor. Birkaç kez bazen spontane olarak bazen de bilinçli olarak askerlik
meselesinin konuşulduğu ortamlarda “Sen ne düşünüyorsun?” sorusu sorulduğunda
veya bu sorunun sorulmasını beklemeden “Ben de vicdanî retçiyim” veya “Ben de
vicdanen reddediyorum” cümlesini kuruyorum. Aldığım ilk tepki “Ahahhah o nasıl
oluyor?” şeklinde bir garipsemeden ibaretti.
Aslında bu konu
erkek tekelinde değil. Bu konuda biz kadınların da düşüncelerinin önemsenmesi
gerektiğini düşünüyorum.
Dün bu sitede
okuduğum bir yazı, askerde insanların kendi benliklerinden nasıl
uzaklaştırıldığını, nasıl düşünen değil, yapan insanlar haline getirilmeye
çalışıldığını özetliyordu.
Tekrar hatırlamak
gerekirse, gerekçesi her ne olursa olsun: “Savaşta önce gerçekler ölür, sonra
çocuklar.” Orduların öldürdüğü gerçeklerden ilki insanın “insan” oluşudur,
ikincisi de orada ölen her insan bir ananın çocuğudur.
Kadınlar, askere
sadece erkekler alındığı için “askerlik” meselesinden azade değiller. Biz de
varız. Orada öncelikle; abimiz, erkek kardeşimiz, sevgilimiz, kocamız, en yakın
ve yakın olmayan dostlarımızın ve cinsel yönelimi ne olursa olsun “oğlumuzun”,
“insan” olduklarını unutmaları için verilen savaşa karşı çıkıyorum. Hangi kanun
belki de dürbünüyle göremediği, ama sivil hayatta farkında olmadan yanından
yürüyüp geçtiği ve kendisine tek bir zararı olmayan insanın kanını dökmeyi sırf
sırtına giydiği üniformanın renginden dolayı “hak” olduğunu ve kan dökmenin
mükâfatlandırılacağını kabul ediyorsa, o kanuna karşı çıkıyorum. Ve hayır,
vicdanımı şehitlik rütbesiyle rahatlatamayacağım. Bu yüzden o silahın ele
alınmasını bile vicdanen kusurlu buluyorum.
“Vicdanî retçi”
sadece erkeklerin kullanabileceği bir sıfat değildir. Bir kadın olarak ben de
vicdanen reddediyorum. Gelecekte anne olduğumda çocuğuna “barış”ı tembihleyecek
bir ana olarak, askerlik dayatmasına göğüs germeyi üzerime bir hak kabul ediyorum. Sadece
mücadelemize bir mücadele daha eklenmiş olur.
Kentsel Dönüsüm
projesi adi altinda yikimina karar verilen Tarlabasi nda, tapulari olmasina
ragmen insanlarin barinma hakki da elinden aliniyor. Bir kültür ve bir yasam
yok edilmek isteniyor
Onlar Istanbul un
ötekileri olarak adlandirildilar. Kimileri köyleri yakildigi için, kimileri
issizlikten, kimileri ise yasama alani buldugu için siginacak yer olarak
seçmisler Tarlabasi ni. Bütün hayatlarini köylerinde birakip gelmisler tasi
topragi altin denilen Istanbul a. Ucuzdu, en azindan baslarini sokacaklari
yerleri vardi. Onlar mimari yapiymis, degerliymis, Beyoglu nun arka sokagiymis
aldirmadilar, yasamak zorundaydilar burayi seçtiler.
Tarlabasi da diger
ötekilestirilmis mahallelerle ayni kaderi paylasiyor. Kentsel Dönüsümün odak
noktasi. Burada biraz daha farkli ilerliyor proje, yasada yenilme diye geçip
yikim karari çikartiliyor.
Sokaklarda çöpler
dolu. Belli ki toplanmiyor. Zaten çöküntü alani olarak gösteriliyor yikim için.
Belediyenin hizmet getirmedigini söylüyor mahalle sakinleri.Çöp toplanmadigi,
güvenlik saglanmadigi, restore edilmedigi zaman bir alan her gün çürütüle
çürütüle çöküntü alani haline getirilebilir. Belediyenin yapmaya çalistigi da
bu.
Kentsel Dönüsüm
projesi dedikleri projenin altinda yatan büyük rantin pesinde holdingler. Insan
yasami hiçbir sey için onlar için. Burada yasayan insanlari kent sürgünlügüne
mahkûm ediyorlar. Aldiklari her nefesin hesabini yapiyorlar. Burada Süryani si
de, Kürt ü de, Ermeni si de, Rum u da, mültecisi de ve travestisi de bir arada
yasayabiliyor. Onlar bir yasam bulmuslar, bu yasami da kaybetmek istemiyorlar.
Belediyenin Toki
üzerinden Tayyip Erdogana yakinligi ile bilinen Çalik Grubuna ihale ettigi
Tarlabasi 1. Etap Kentsel Dönüsüm Projesi ilçe sakinlerini ayaga kaldirdi. 5
katli binalarina sadece 22 metrekarelik dükkan yeri verildigini vurgulayan mülk
sahiplerinin yüzde 80'i Çalik Grubu ile anlasmaya yanasmadi. Mülk sahipleri ve
kiracilar Tarlabasi islah edilsin, iyilestirilsin; ama rantsal dönüsüm merkezi
olmasin diyor; Çalik, Toki, Belediye ve sermayedarlarsa Tarlabasi, Tarlabasi
lilara birakilamayacak kadar degerli bir yer
12 Eylül'ün sembol davalarından birinin
konusu olan, 33 yıllık kayıp Cemil Kırbayır'ın annesi Berfo Kırbayır oğlunun
katillerinin yargılandığını göremedi.
Bursa'da 1953
yılında fakir bir Roman ailesinin çocuğu olarak dünyaya gelen, birden fazla
çanta taşıyıp, cümbüş ve davul çalarak gezen 'Deli Ayten' adıyla anılan Ayten
Şenaşık'ın heykeli dikildikten sonra bu kez yaşadığı aşk, tiyatro sahnesine...
Bursa'da 1953
yılında fakir bir Roman ailesinin çocuğu olarak dünyaya gelen, birden fazla
çanta taşıyıp, cümbüş ve davul çalarak gezen 'Deli Ayten' adıyla anılan Ayten
Şenaşık'ın heykeli dikildikten sonra bu kez yaşadığı aşk, tiyatro sahnesine
taşındı. Dramatik şekilde sonlanan aşkı anlatan oyunun provasını izleyen
Büyükşehir Belediye Başkanı Ak Parti'li Recep Altepe, galası Haziran ayında
yapılacak oyunun ardından tüm Türkiye'de oynanacağını söyledi.
Merkez Osmangazi
Belediyesi'nin kentsel dönüşüm kapsamında yıkarak parka çevirdiği Roman
mahallesi Kamberler'de yaşayan, öldüğünde 'Bursa'nın Deli Ayten'i öldü' başlıklı
haberleri yerel gazetelerde manşet olacak kadar kente mal olan Ayten Şenaşık,
1953 yılında fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. 3 yaşında menenjit
hastalığı geçiren Ayten Şenaşık, 13-14 yaşlarında sevdalandığı Cümbüş Hasan'la
ailesinin karşı çıkmasına rağmen, büyük uğraşlar sonucunda evlendi ve 1.5 yıl
süren evlilik, Cümbüş Hasan'ın evi terk etmesiyle son buldu. Ayten, eşinin
meyhane masalarında hayatını kaybetmesiyle de akli dengesini kaybetti. Cümbüş
Hasan'ın kendisine hediye ettiği eşyalarla Bursa çarşılarında dolaşan 'Deli Ayten',
12 Mart 1992 günü Kızyakup Mahallesi'ndeki evinde ölü bulundu.
'Deli Ayten'in
mezarı, 2001 yılında dönemin belediye başkanı Hilmi Şensoy'un girişimiyle
granit kaplanarak düzenlendi ve mezar taşına davullu fotoğrafı konuldu. 2009
yılında da dönemin Osmangazi Belediye Başkanı Recep Altepe tarafından Deli
Ayten'in heykeli Kamberler Parkı'na diktirildi.
Bursa'ya malolan
Deli Ayten'in yaşadığı aşk da Bursa Kültür ve Sanat Derneği oyuncuları
tarafından sahneye taşındı. Heykel'deki Çocuk Sanat Galerisi'nde yapılan oyunun
provasına, Büyükşehir Belediye Başkanı Altepe de katıldı. Geniş oyuncu
kadrosuna sahip eserin galası Haziran ayında gerçekleştirilecek. Bursa'daki
gösterimlerin sonrasında da İstanbul, İzmir, Ankara,
Adana, Samsun,
Ordu, Bodrum ve Eskişehir'de
turne yapılacak. Turnelerden sonra, oyunun bir de sinema filmi çekilmesi
hedefleniyor.
Oyunda öncelikli
olarak 'Deli' namıyla anılan Ayten Şenaşık'ın hayatı anlatılırken, Romanlar'ın
sosyal ve toplumsal sorunlarına da değiniliyor. Ayten ve aşkı Cümbüş Hasan'ın
yaşadıkları, evlilikleri üzerinden de ölümsüz aşkın gücü ve kalıcılığı
resmediliyor. Sahnede 20 kişilik oyuncu kadrosunun yanında 12 kişilik orkestra
ve 30 kişilik dans ekibi görev alıyor. Oyunda Deli Ayten'i Özlem Gültekin,
Cümbüş Hasan'ı da Arda Mat oynuyor. Arda Mat tarafından yazılan ve yaklaşık 2.5
saat süren oyunun yönetmenliğini Celal Bıyıklı yapıyor.
Büyükşehir
Belediye Başkanı Recep Altepe, Deli Ayten'in Bursa'yla özdeşleşmiş biri
olduğunu vurgulayarak, "Bursa Kültür ve Sanat Derneği adı altında kendini
tiyatroya veren genç arkadaşlarımız, gerçekten iyi bir ekip oluşturmuş. Deli
Ayten´i oynarlarken; onun hayat evrelerini, yaşadığı dramı ve akıl dengesini
kaybetmesini çok iyi bir şekilde sahneye uyarlamışlar. Beğenilecek bir oyun
olacağı inancındayım" dedi.
Başkan Altepe,
"Prova çalışmalarında gördüm ki arkadaşlar, bu işi çok iyi araştırmışlar
ve en ince ayrıntısına kadar yerine getirmeye, seyirciye yansıtmaya
çalışmışlar. Katkı koyan herkese teşekkür ediyorum" diye konuştu. - ALINTI
Dünyada 52 farklı
şehirde taciz olaylarına dur demek için kurulan Hollaback, İstanbul ayağı
“Canımız Sokakta” ile İstanbul’un taciz haritasını çıkardı. Canımız Sokakta
projesini, projenin hukuk danışmanı Nihan Güneli ve program direktörü Ezgi
Çinçin ile konuştuk.
Sokağa çıktığımız
an başımıza gelecek felaketleri saymakla bitmez. Bu konulardan sadece biri ise
sokakta tacize uğramak. Geçtiğimiz yıl İstanbul’da yaşayan Amerikalı Kacie Lyn
Kocher tarafından kurulan Canımız Sokakta projesi, tacize uğrayan insanların
blog üzerinden hikayelerini paylaşmalarını istiyor. Amaç, tacizi olabildiğince
azaltmak.
Hollaback! isimli
bu oluşumun ilkini, üç erkek dört kadın 2005 yılında New York’ta kuruyor.
Gördükleri taciz olaylarına sessiz kalmamak için bir blog üzerinden başlayan bu
hareket, gün geçtikçe tüm dünyaya yayılıyor ve şu an 52 farklı şehirde,
Hollaback! kolları kurulmuş durumda.
İstanbul’da da
http://istanbul.ihollaback.org/ üzerinden yürüyen projenin direktörü Ezgi
Çinçin, blog üzerinden paylaşılan taciz hikayelerinin çoğunlukla İstanbul’da
yaşayan yabancılar tarafından olduğunu söylüyor. Tacizin yaşandığı semt, harita
üzerinden işaretleniyor. Bu işaretlemeler bir yıl içinde birikerek, İstanbul’un
taciz haritasının çıkmasını sağladı. İstanbul’da, turistin yoğun olduğu
Beşiktaş, Cihangir, Sultanahmet, Taksim gibi semtlerde tacizin yoğun olarak
yaşandığı görülüyor. Fakat bu semtlerin dışında kalan yerlerde tacizin
yaşanmadığı anlamına gelmediğini projenin hukuk danışmanı Nihan Güneli şöyle
anlatıyor: “Cihangir’de çok taciz oluyor da Ümraniye’de hiç olmuyor gibi bir
durum yok. Semtleri tacizi yaşayan kişiler işaretledikleri için turist
popülasyonunun yoğun olduğu yerler diyebiliyoruz sadece.”
Asıl oluşturmaya
çalıştıkları şeyin birbirini anlayabilen insanları bir araya getirmek olduğunu
söyleyen Güneli, tacizin illa fiziksel olmak zorunda olmadığını söylüyor,
“Taciz dediğin şey senin rahatsız olduğun ve maruz kalmak istemediğin her şey
olabilir. Mini etekli bir kıza adamın gidip “Oh yavrum” demesi de taciz, kapalı
bir kadına yaşlı teyzenin, ‘Sen niye takıyorsun bu türbanı, çıkarsana yüzün çok
güzel” demesi de taciz.” Mini eteğe yenilen lafla türbanlının niye türban
takıyorsun lafı arasında taciz mantığı açısından hiçbir fark olmadığını
söylüyor Güneli, “Biz bunu aynı şekilde değerlendiriyoruz.”
Bir erkeğin bir
kadını taciz etmeden nasıl tanışabileceğini soruyorum Ezgi Çinçin’e, şöyle
cevaplıyor: “Biri gelip bana, ‘merhaba kahve içelim mi, tanışalım mı?’
dediğinde, istiyorsam ‘evet’ derim, istemiyorsam ‘teşekkür ederim’ derim ve
ayrılırız. Bu taciz değil mesela, burada insan gibi ilişki var.”
İnsanların henüz
neyin taciz olup olmadığını bilmedikleri konusunda da hemfikirler. Güneli, bir
hareketin kişiye rahatsızlık verme noktasından itibaren tacize girdiğini
söylüyor ve esprili bir şekilde ekliyor: “Yoksa biz de erkekler bizle gelip
konuşmasın, hepsi taciz ediliyoruz demiyoruz. Adam sana gelip senin duymak
istemeyeceğin, bir şey söyleyip bunu uzatıyorsa bu bir tacizdir. Ben
tanımadığım bir adamın bana iltifat etmesini istemiyorum. O adam ondan
hoşlanıyor olabilir ama ben hoşlanmıyorum.”
Projenin asıl
amacı, taciz kavramını tam olarak insanlara anlatmak, taciz edilen ve eden
tarafında bu bilincin yerleşmesi. Onlar da bu konuda gerçekçiler, “Elbette
taciz bitmeyecek ya da insanlar evet biz ders aldık demeyecekler ama üç kişi,
beş kişi duysa diğerlerine destek olmaya başlayacak. Bu olduktan sonra da
tacizci utanacak ve kendini eskisi gibi güçlü hissedemeyecek.”
Ağırlıklı olarak
kadınların tacize uğradığını ama her yaştan, her kesimden insanın tacize maruz
kaldığını anlatıyor Nihan Güneli. “Bunun dışında translara aşırı derecede taciz
var, gaylere aynı şekilde. Sokakta yürüyemiyorlar. Biz bunların hepsini
kapsayan bir proje yapıyoruz. Ama ne yazık ki, kadınlar da erkeklere bir
noktada tacizde bulunuyorlardır ama erkeğin oranı o kadar yüksek ki, erkek
herkese tacizde bulunuyor.” Taciz meselesinin aslında bir güç meselesi olduğunu
söylüyor Güneli, “Güçlü olan güçsüz olanı eziyor, korkutuyor, onu rahatsız
ediyor. Sahip olduğu gücü istismar ediyor. Biz bu güç dengesini kırmak
istiyoruz. Tacizde güç dengesizliği var.”
Son olarak bir
çağrıda bulunuyorlar: “İnsanlardan destek bekliyoruz. Bu gönüllü bir hareket ve
birçok konuda desteğe ihtiyacımız var. Çeviri, organizasyon, web designer,
araştırma, psikoloji ve hukuk konusundaki her türlü desteğe açığız.”
“Kadınların yalnız
hissetmesini engelliyoruz”
Türk kadınının,
yabancı kadınlara göre daha az paylaşımcı olduğunu söyleyen Nihan Güneli,
kendimizi suçladığımız için bunu çevremizle paylaşamıyoruz diyor. “Okumuş
etmiş, belli bir sosyal statüde olan insanlarız, Ümraniye’de yaşayan bir genç
kızın bunu ailesiyle paylaşma ihtimali yok çünkü onu suçlayacaklar. Biz bunu
kırmaya çalışıyoruz. Benim bu organizasyonda bulunmamdaki en büyük amaç,
kadınların yalnız hissetmelerini engellemek. Çünkü değiliz.”
Tacizi yapan
kişinin hatası olduğunu ve kadınların kötü hissetmemesi gerektiğini söylüyor
Ezgi Çinçin. Bunu yapmalarına engel olmayı hedefliyorlar: “Bu normal bir şey
değil, bunu normalleştirmekten vazgeçmeliyiz. Söylemeye çalıştığımız asıl mesaj
bu. Taciz normal değil, lütfen bunu kabullenmeyin, lütfen buna karşı ses
çıkartın ve artık harekete geçin!”
“Canımız Sokakta”
projesine destek vermek hiç de zor değil. Onlarla birlikte sokaklara
dökülmenize gerek yok. Sadece hikayenizi paylaşmanızı istiyorlar. Başka bir
yardım yolu da var elbette, tacize uğrayan birini gördüğünüzde yardımına
gitmeniz de bu projeye destek vermeniz anlamına geliyor. Çinçin yapılabilecek
çok basit şeyler olduğunu söylüyor: “Taciz eden kişiyi gidin oyalayın ya da
tacize uğrayan kişinin yanına gidip ‘İyi misin?’ diye sorun.”
İlla gelin bizimle
sokaklara dökülün değil, sadece hikayenizi paylaşın. Tacize uğrayan birini
gördüğünüzde yardımına gidin, iyi misin deyin, saati sorun, aklını karıştırın,
tacizcinin aklını karıştırın, bir şey yapın sadece, ona destek olun.
Tacize
uğradığınızda bunları yapın!
Aşırı tepki
vermeyin.
Soğukkanlı olun
Asla küfretmeyin.
Kararlı bir
şekilde cevap verin.
“Bunu yapmandan
hoşlanmıyorum” deyin.
Konuşmayı çok
uzatmayın.
Net ve kısa
cümleler kullanın.
“Canımız
Sokakta”nın diğer projeleri
Üniversite
etkinlikleri, seminerler, workshop’lar düzenliyorlar. Bu bir güç hikayesi
olduğu için, kadınları toplum içinde nasıl güçlendirebilecekleri üzerine kafa
yoruyorlar. 9 Kasım’da Fatih Üniversitesi’nde birçok kadın liderin katıldığı ve
sadece kadın öğrencilerin katılacağı bir seminer düzenlenecek. Amaç, kadın
öğrencilere iş hayatında onları güçlendirecek, profesyonel hayata ilişkin
bilgiler vermek.
Dream Tree ile
birlikte bir sanat gecesi düzenlemeyi planlıyorlar. Şiddete ve tacizin her
formuna karşı çıkmayı hedefleyen bir gece olacak. Sanat yapan katılımcılara
açık bir gece. İsteyen şarkı söyleyebilir, şiir okuyabilir, performans
sergileyebilir.
“Arkanı
Kolluyorum” Projesi
Haritada tacize
uğrayan yerler pembeyle işaretleniyor. Yeşil noktalar ise, insanların
birbirlerinin arkalarını kolladığı noktalar. Diyelim İstiklal’de yürüyorumdur,
tacize uğramışımdır, biri gelip bana destek çıkmıştır. Bu bir yeşil nokta bizim
için, kurtarılmış nokta. Onu da haritamızda işaretliyoruz. Asıl amacımız bütün
pembe noktaların kaybolması, yeşil noktaların artması. Bu kampanya ile ilgili
bir video çektik, bu video da kampanyanın ilk hareketiydi. Filmle beraber
çalışmaları, banner’lar, tanıtımlar projeye devam ediyoruz.
İnternet sitemize
yeşil bir buton ekledik. Paylaşılan hikayelerimizin altında yeşil butonumuz
var, ona tıkladığınızda “arkandayım sana destek oluyorum” diyor. Günün sonunda
hikayesini paylaşan kişi bir mail alıyor bizden: Bugün 10 kişi senin
arkandaydı. Bu, insanlara güzel bir destek oluyor. İnsanların okuduğunu, ona
destek olduğunu gösteriyoruz.
Bu haberin bir
kısmı 8-21 Kasım tarihli Aktüel dergisinde yayınlanmıştır.
Domlar; Eski Hindistan'dan Mezopotamya'ya göç eden, Çingenelerle akraba bir topluluk... Yüzlerce, binlerce belki onbinlerce Dom var; ama yoklar...Kimse onları bilmiyor, varlıklarını tanımıyor...
Genç yönetmen Halil Aygün "Dom" belgeseli ile bize 'görünmeyen'i gösteriyor; unutturulan bir halkı hatırlatıyor...
* 19. Altın Koza En İyi Belgesel Ödülü (Birinciliği Zeynep Oral'ın 'Ben, Sen, O...' belgeseli ile paylaştı...)