Benzerlikleri abartmak, farklılıkları görmezlikten gelmek, yok saymak, sağlıklı bir tutum değildir. 'Uğur Mumcu’yu ve Musa Anter’i aynı güç katletmiştir' demek, benzerlikleri abartan, farklılıkları yok sayan bir tutumudur. Düşünelim ki, Uğur Mumcu’nun cenazesine yüzbinlerce kişi katılmıştır. Her şeyden önce devlet katılmıştır. Cenazede en önde yürüyen devlettir. Entrika sonucu bir katliamla yok edilen Musa Anter, Mardin’de, Nusaybin’de, kendi köyü Zivinge’de toprağa verilmiştir. Cenaze törenine ancak dört kişi katılabilmiştir. Tabutu taşıyan dört kişi…
5 Aralık 2015 günü, Cumartesi Anneleri, Galatasaray Lisesi önündeki küçük meydanda, 558. Oturma’larını gerçekleştirdiler.
Cumartesi Anneleri bu Oturma’yı, 28 Kasım 2015 günü, Diyarbakır’da, Sur’da, Dört Ayaklı Minare’nin önünde, barış konusunda basın toplantısı yaparken, bir suikaste kurban giden avukatımız Tahir Elçi adına gerçekleştirdiler.
Cumartesi Anneleri’nin böyle bir Oturma’yla, Tahir Elçi’yi anmaları, insanda çok güzel duygular uyandırıyor, insanın duygularını yüceltiyor.
Bu toplantıya İBV olarak biz de katıldık. Başkan İbrahim Gürbüz, Başkan Yardımcısı Av. Ruşen Arslan, Yönetin Kurulu Üyeleri, Ahmet Önal be ben, Sekreter Tülin Dağ oradaydık. Yönetim Kurulu’nun öbür üyesi İshak tepe o günlerde Hewler’deydi.
Bu Oturma’ya ilgili izlenimlerim şöyle: ‘Faili meçhul’e kurban gidenlerin, yakınlarını kaybedenlerin, uzun araştırmalar soruşturmalar sonucunda yakınlarının kemiklerine ulaşabilenlerin, onlar için bir mezar yapabilenlerin, uzun araştırmalar, soruşturmalar sonucu yakınlarının kemiklerine bile ulaşamayanları çok büyük bir kısmı, diyelim % 99’u Kürd’dür.
Bu Oturma’ya katılıp, duygularını, düşüncelerini açıklayanların çok büyük bir kısmı da Kürd’dür.
Cumartesi Anneleri’nin bu Oturma’sına katılanların, basın mensuplarının çok büyük bir kısmının Kürd olduğu da söylenebilir.
Bu Oturma’da birkaç kişi Kürdçe konuştu. Fakat gerek Kürdçe, gerek Türkçe konuşmaların hiç birinde Kürd adının, Kürdistan adının geçmemesi dikkate değer bir durumdur.
Bu cinayetler, adam kaçırıp yok etmeler, Batı’da, Çorum, Yozgat, Çankırı, Kastamonu yörelerinde mi gerçekleşmiş? Manisa, Aydın, Denizli taraflarında mı gerçekleşmiş? Kürdistan’da geçtiyse, Kürd adı, Kürdistan adı hiç geçmeden bu cinayetler anlatılabilir mi?
Cumartesi Anneleri, yıllardır Oturma Eylemi’ni gerçekleştiriyor. 558. Oturma… Bu Oturma’lar, nasıl toplumsal ve siyasal bir ortamda gerçekleşiyor? Yaşanan süreç nedir? Çözüm süreci deniyor. Barışı kurma süreci deniyor. Demokratikleşmeden, Türkiye’nin demokratikleştirilmesinden söz ediliyor. O zaman şu konular üzerinde düşünmek gerekir. Neden hep Kürdler ölüyor? Neden ölenler öldürülenler hep Kürdler oluyor? Neden hep yakılan yıkılan Kürdistan oluyor? Neden hep kaybeden Kürdler, Kürdistan oluyor? Bu tür sorular üzerinde, Cumartesi Anneleri’nin de, Barı Anneleri’nin de, Türkiye Barış Meclisi’nin de düşünmesi gerekir.
Önemli olan Türkiye’nin demokratikleştirilmesiyse, Kürd gerillalar da bu amaç doğrultusunda faaliyet yürütüyorsa, bu süreç için gerilla mücadelesine gerek varsa, neden Batı’da Türk gerillalar yok? Kürdistan’ı yakıp yıkan operasyonların benzerleri Batı illerinde de var mı? Batı illerinde, sık sık sokağa çıkma yasakları var mı?
Tahir Elçi’nin, suikaste uğramasının ardında, şöyle sloganlar geliştirildi. “Tahir Elçi’ye sıkılan kurşun Türkiye’ye sıkılmış bir kurşundur.” Bu, hiç böyle değildir. Bu, Kürd/Kürdistan sorunlarını gizleyen, örten bir slogandır. Tahir Elçi’ye sıkılan kurşun, Kürdlere, Kürdistan’a sıkılmış bir kurşundur. Bunu, cinayetin ilk günlerinde, Av. Eren Keskin çok daha güzel ifade etmişti.
CHP eski milletvekili, TBMM Başkan Yardımcısı Güldal Mumcu’nun, TBMM’de, Barış ve Demokrasi Partisi milletvekilleriyle, Cumartesi Anneleri’yle, Barış Anneleri’yle, ruhsal bir birlik içinde olduğu, duygu ve düşünce birliği içinde olduğu söylenebilir mi?
İsmail Beşikci