Piç Ardaş
1910’lu yıllarda özellikle Üsküdar sokaklarında hüküm süren Piç Ardaş, 1886’da Sivas’ta doğar. Koca Mavnacı’yı öldürdükten sonra dikkatleri üzerine toplayan Ardaş, küçük yaştayken Sivas’tan getirilip Selamsız’daki Ermeni kilisesinde bir papaza bırakılır. Neyin nesi olduğu bilinmeyen Ardaş’a nüfus kâğıdı çıkarılırken, baba hanesine kendisini teslim alan Sarkis adındaki papazın adı yazılır. Bu durumdan ötürü “piç” lakabıyla anılır. Kilisede büyüyen Ardaş, tüm çabalara rağmen okumayınca, meslek öğrenmesi için bir fırına çırak olarak verilir. Ömer Ünal’ın aktardığına göre, “doğuştan asi ruhlu” olan Ardaş, ilk suçunu fırında beraber çalıştığı Erbaalı arkadaşı Yusuf’u fırıncı küreğiyle yaralayarak işler.
Bu olaydan sonra, fırında çalışmayı bırakan Ardaş, 24 yaşındayken Selamsız’daki kilisenin iki papazını yaralayınca artık meskeni sokaklar olur. Papazlara saldırmasının sebebi de kendisine istediği parayı vermemeleridir. Doğancılar’ı haraca kesen Ardaş, bir süre sonra gönlünü Kumkapılı Ağavni’ye kaptırır. Ağavni’nin babası Krikor’un, kızını Ardaş gibi birisine vermek istememesi kendisi için pek hayırlı olmaz. Bir gece Ağavni’nin evini basıp onu kaçıran Ardaş, kızın babası Krikor’u da ağır yaralar. Ardaş, I. Dünya Savaşı’nın ardından Ağavni’yle birlikte yaşadıkları Ümraniye yolu üzerindeki evinden Üsküdar sokaklarını yönetenlerden birisidir artık. Ardaş’a esas şöhreti ise İstanbul’un namlı kabadayılarından Mavnacı Ali’yi “hacamat” etmesi getirir.
Rizeli Mavnacı Ali, 1906’da Üsküdar’ın “haracını yiyen” Karamanlı Yusuf’u Üsküdar vapur iskelesinin önünde falçatayla öldürmesinin ardından, 16 yıl boyunca hem Üsküdar’da, hem de Beyoğlu’nda “borusunu öttüren” namlı bir kabadayıdır. Ali’nin Piç Ardaş’ın Üsküdar’da isminin duyulmasından duyduğu rahatsızlık, kendi avanesinden birkaç kişinin Ardaş tarafından dövülmesiyle ayyuka çıkar. 26 Kasım 1920’de, Mavnacı, Ardaş’ı öldürmek için bir tuzak kurar ve onu Kuzguncuk’a çağırır. Fakat hesabı tutmaz ve iki hasım Kuzguncuk’taki Yalı Kahvesi’nin önünde bıçaklarla kapışırlar. Düelloda şans, iki parmağını kaybetmesine rağmen Ardaş’a güler. Sağ el başparmağı ve işaret parmağının kesik olması, polis kayıtlarında en belirgin alameti olarak geçer. Bu kavgadan sonra Üsküdar’ın tek hâkimi olan Ardaş’ın da saltanatı uzun sürmez. Cumhuriyet’in kurulmasıyla birlikte, sevgilisi Ağavni’yi de yanına alıp ortadan kaybolur.
Rizeli Mavnacı Ali, 1906’da Üsküdar’ın “haracını yiyen” Karamanlı Yusuf’u Üsküdar vapur iskelesinin önünde falçatayla öldürmesinin ardından, 16 yıl boyunca hem Üsküdar’da, hem de Beyoğlu’nda “borusunu öttüren” namlı bir kabadayıdır. Ali’nin Piç Ardaş’ın Üsküdar’da isminin duyulmasından duyduğu rahatsızlık, kendi avanesinden birkaç kişinin Ardaş tarafından dövülmesiyle ayyuka çıkar. 26 Kasım 1920’de, Mavnacı, Ardaş’ı öldürmek için bir tuzak kurar ve onu Kuzguncuk’a çağırır. Fakat hesabı tutmaz ve iki hasım Kuzguncuk’taki Yalı Kahvesi’nin önünde bıçaklarla kapışırlar. Düelloda şans, iki parmağını kaybetmesine rağmen Ardaş’a güler. Sağ el başparmağı ve işaret parmağının kesik olması, polis kayıtlarında en belirgin alameti olarak geçer. Bu kavgadan sonra Üsküdar’ın tek hâkimi olan Ardaş’ın da saltanatı uzun sürmez. Cumhuriyet’in kurulmasıyla birlikte, sevgilisi Ağavni’yi de yanına alıp ortadan kaybolur.
Şık Manol
Tokatlı Milaço’nun 1890 doğumlu oğlu Manol’u diğer kabadayılardan ayıran özelliği, her daim çok sık giyinmesidir. “Sırtından eksik etmediği kadife yakalı paltosu, başındaki fötr şapkası ve boynundan hiç eksik etmediği kravatı ile bir kabadayıdan ziyade kalem efendisine benzeyen” Manol, bu yüzden “şık” lakabıyla anılır. Ömer Ünal’ın “Yüreği ve bileği ile tipi böylesine birbirine zıt ne insan gördüm, ne de bir kabadayı tanıdım” diye tarif ettiği Manol’un İstanbul’daki kabadayılığı pek uzun sürmez. Tokat’ta büyük bir çiftliği olan babası, onu okumak için İstanbul’a yollasa da, Manol’un okumaya pek niyeti yoktur. Yeşilköy’de kendine bir ev tutan ve bir süre sonra Galata’da kumarhaneye işletmeye başlayan Manol, haraç işlerine hiç bulaşmaz. İstanbul’da kısa süreli hüküm süren bu kabadayıyı Ünal şöyle anlatıyor: “Manol, kabadayılığı süresince hiç adam öldürmemiş, hatta ne bıçak, ne tabanca, ne de başka bir alet kullanmıştır. Onun en büyük silahı, kısacık boyuna rağmen, son derece çevik bir şekilde zıplayıp hasmına vurduğu kafası ve yumruğu idi. En kızdığı şey de haksızlıktı. Bir gün Kuledibi’nde kavga edince, o zaman görevli olduğum Asmalımescit Karakolu’ndan olay yerine geldim. Şık Manol, etrafını saran 6 kişi ile kıyasıya dövüşüyordu. Bu altı kişinin üçü ellerinde falçata bulunduruyordu. Fakat maymun gibi çevik olan Şık Manol’u bir biçime getirip haklayamıyorlardı. Ne yalan söyleyeyim, o kavgayı, daha doğrusu Şık Manol’u seyretmek için işe birkaç dakika müdahale edemedim. ‘Zaptiye geldi’ sesleri üzerine, çil yavrusu gibi dağılanlar altı kişi oldu. Şık Manol ise telaşsız, yerdeki fötr şapkasını alıp kafasına geçirdikten sonra kavganın sebebi anlaşıldı. Manol’un kapıştığı 6 kişilik grup, Kasımpaşa’dan gelip onun oturduğu kahve sahibinden haraç istemiş, buna dayanamayan Manol da kafası ile bileğini konuşturmuştu.”
Arap Hüsnü
1870 yılında Trablusşam’da doğan Mişel’in İstanbul’a ne sebeple geldiğini bilen yok. İstanbul’da İslam’a ihtida eden Mişel, Hüsnü ismini alır ve Arap lakabıyla anılır. Tophane civarında genç külhanların hepsini sindirmiş, Salı Pazarı’nda haracını vermeyen iki kişiyi öldürmesiyle nâm yapmıştır. Ömer Ünal’ın “Heyula gibi, iri yarı, insanın rüyasında görse korkacağı bir tipti” diye tarif ettiği Arap Hüsnü, kabadayılığının son yıllarında kaçak içki satışına girer. Bu işten dolayı defalarca kez hapse girip çıkan Hüsnü, Cumhuriyet’in ilan edilmesinin ardından sınır dışı edilir.
Yamalı Yorgi
Arnavutköylü balıkçı Miltiyadis’in 1892 doğumlu oğlu Yorgi, Ayazma’da küçükken babasıyla balığa çıkarak mesleğin inceliklerini öğrenir. 11 yaşında, balık pişirdiği tavanın sandalda devrilmesiyle yüzünün çeşitli yerleri yanar. Bu yüzden lakabı “yamalı”dır. Polis kayıtlarında da alameti olarak “sağ kulağından yanağına doğru yanık izi” olduğu yazar. Sabıkalılar arasına girmesine sebep olan olay, 17 yaşındayken tartıştığı bir balıkçıyı Rumelihisarı’nda bıçaklamasıdır. Daha sonra, bu kez Kandilli’de ağ atma kavgasına bulaşır ve tartıştığı dört kişiyi yaralar. Bu vukuattan sonra, esas geçim kaynağı karmanyolacılık olmuştur, yani şehrin ıssız yerlerinde insanları sıkıştırıp paralarını alır. Bu sırada İzmirli Despina’ya âşık olur ve birlikte Ayazma’da yaşamaya başlarlar. 1921’de Bebek’te kendisine haraç vermeyen bir faytoncuyu ve Ortaköy’de bir kahveciyi öldürmesiyle, şehrin korkulan adamlarından biri olur. Boğaz’ın Rumeli yakasının haracını o topluyordur artık. Osmanlı zaptiyelerinden defalarca kez kaçmayı başarır. “Su testisi su yolunda kırılır” misali, 1923’te Arnavutköy’de bir kuytuda ölü bulunur.
Solak Ligor
Konya’da kan davasına karışan babası Todori’yle küçük yaşta İstanbul’a gelen Ligor, 1888 yılında doğar. İstanbul’a kaçsa da kan davasından kurtulamayan aileyi takip eden hasımlarla Todori arasında çıkan çatışmada, Ligor sağ kolundan yaralanır ve sakat kalır. Fener’de oturan Todori Efendi, muhitinde ünlü bir terzidir. Fakat oğlu Ligor, sağ elindeki sakatlık yüzünden bu mesleği yürütemeyecektir artık. Ligor da kendisini sokaklarda bulur. Ömer Ünal’ın “korkunç denecek süratle bıçak kullanırdı” dediği Ligor, bu özelliği nedeniyle âlemde “solak” lakabıyla nam yapar. 1908’de Balat’ta bir Yahudi tüccarı vurarak ilk vukuatına imza atar. Bu dönemde babasını kaybeden Ligor için kabadayılık yolunda bir engel kalmamıştır artık. şöhreti önce Unkapanı’nda yayılır. Oradan Eyüp’e kadar olan mıntıkanın dört yıl boyunca sözü geçen tek kabadayısı olur. Bir süre sonra kalpazanlık işine bulaşır ve sonunu da bu iş getirir. 1921’de piyasaya sürdüğü sahte İngiliz paraları yüzünden yakalanır ve hapse atılır. Hapisten çıkıp çıkmadığını kimse bilmez.
Kesik Nikola
1884 yılında İstanbul’da doğan Nikola’nın çocukluğu, Zindankapı’da babası Yorgo Efendi’nin yaptığı közlemeleri satmakla geçer. Babası, Nikola küçük yaştayken ölünce, bir süre daha işi devam ettirmesine rağmen, ne hamur tutmasını, ne de yağda közleme yapmasını beceremediğinden işi tutturamaz. Bir müddet de hamallığı dener. Fakat gözü kolay para kazanma yollarındadır. Genç ve kuvvetlidir. Haraç almaya ilk kez babasının dostu Tatyos Efendi’den başlar. Bir süre sonra yaşlı adam direnince, Nikola ilk vukuatına imza atar. Babasının en iyi arkadaşını jiletle yaralar. Artık başka bir yola girmiştir. Jilet atmakta ustalaşır, bileği de kuvvetlidir. Kısa süre de Zindankapı’nın hamallarını haraca kesmeye başlar. Artık “Unkapanı’nın dayısı”dır. Sabahtan akşama Mihal’in Kahvesi’nde oturup ayağına getirilen haraçların keyfini sürer. Haracını vermek istemeyen dört kişiyi yaralar, Rıza isminde bir hamalı da öldürür. Bir kavgasında yüzünden yaralanır ve bu yara sol yanağından gözüne kadar bir bıçak izi bırakır. Bundan sonra adı Kesik Nikola’dır. Polis peşine takıldığında da sevgilisi Olga’nın Kasımpaşa Ziba’daki evinde saklanır. Nikola, işlerini büyütmekte kararlıdır. Bazı kumarhaneler ve randevu evlerini kendisine bağlar. Beyoğlu’nda nâmı yürüyordur artık. Fakat ismi, 1922’de İstanbul’da adını yeni duyurmaya başlayan Laz Hüseyin tarafından Şık Manol’un kumarhanesinde öldürülmesiyle, İstanbul sokaklarından silinir.
Odesalı Kosti
1885’te Yunanistan’da doğan Kosti’nin, neden Odesalı olarak anıldığı bilinmez. İlk işi, 3 Aralık 1919 yılında, şimdiki adı İstiklal Caddesi olan Cadde-i Kebir’de 80 numaralı dükkânın içine girip kasasını kırdıktan sonra, üç bin drahmiyi çalmak olur. Sağ kolunun iç tarafında eli kamalı bir kız ile sol kolunda iki çiçek ortasında bir haç ve M harfi olan (Sevgilisi Mari’nin isminin baş harfi) dövmeleriyle bilinir. Alman Lokantası’nda çıkardığı olaylar meşhurdur. Fakat hiç suçüstü yakalanmaz. Polisler, dükkândan içeri girdiğim zaman Kosti’yi sevgilisi Mari’yle rahatça otururken bulurlar. Yerde ise birkaç kişi yaralı vaziyette yatıyordur daima. Kosti, İngiliz polisleri tarafından kollanır. Beyoğlu’nda bir terör havası estirir. Tünel’in çıkışından Taksim’e kadar bütün mıntıkanın hâkimidir. Birçok suça bulaşır, itiraz edeni öldürmekten çekinmez. Ziba Yokuşu’nda bir Ermeni tüccarı öldürmesine rağmen, İngiliz polisleri tarafından kurtarılır. Dokunulmazlığına olan güveninden ötürü, Hamidiye’de kendisini tutuklamaya çalışan bir zaptiye çavuşunu bile bıçaklar. 9 Temmuz 1921’de Çeşme Meydanı’ndaki Yakup Efendi Birahanesi’nin önünde, sonradan “nâmı büyüyecek olan bir tıfıl” olan Laz Hüseyin tarafından dört bıçak darbesiyle öldürülür.
DİĞER ÜNLÜ EŞKİYALAR:
Aşağıda adı geçen anadolu coğrafyasındaki terör örgütü grup başları 40 sene boyunca başta etniki eterya, taşnak, hınçak v.b. Isimli terör örgütleri vasıtasıyla 1794-1834 yılları arasında Osmanlı Hükumetini zayıf düşürüp parçalamak için özel olarak çalışarak Osmanlı Devleti’nde çok üst düzey görevlerde bulunmuşlardır. Gayeleri Osmanlıyı yıkabilmektir. Maalesef görevlerini başarmışlardır. Aldıkları emirse Osmanlı ordusuna giden para ve silah konvoylarını yağmalayarak yeryüzünde hiçbir iz kalmaycak şekilde gömmektir.Maalesef kendi üstlerini bile dinlemeyen bu eşkiya takımı yaptıkları soygun gömülerini daha sonradan bulabilmek için çoğu sahte olmak üzere bir takım işaretler yapmışlardır.VE bu ganimetlerin peşinde yıllardır defineciler çalışmaktadır
ADI BÜYÜK DEFİNELERLE ANILAN ESKİYA GURUPLARI, BAŞLARI VE MEMLEKETLERİ
1- TİMORYANİ (İTALYAN)
2- ANDRİA KAPTAN (RUM)
3- MİHAİL KAPTAN (RUM)
4- EMİN VOYVODA (HASKÖY)
5- SARI MEHMET (KÜTAHYA)
6- VELİ EFE (DUDAKLI)
7- SARI AHMET (KİRMAS)
8- KARA ŞERİF (SELANİK)
9- KOCA İSTİM (GEMLİK)
10- İSMAİL BEY (ADİRNAS)
11- APOSTOPOL (MİDİLLİ)
12- ÇOLAK MANOL-MİMAR(malkara mahallesi kurŞunlu köyü kemalpaŞa ilçesi bursa
13- KOCA YORGİ (İZMİT)
14- ALANOS PAŞA (GEVYE)
15- KATIRCI YANİ BEY (SARUHAN)
16- PAPAZ VOYVADA (KAVALA)
17- KAYNARCALI SARI RECEP( ARNAVUT)
18- KOCA TOROS BEY (ERİKLİ)
19- AGOP (ERMENİ)
20- NİKO (BANDIRMA)
21- KATIRCI NAMIK BEY (ADAPAZARI)
22- TODORİ (KAYSERİ)
23- LEFTER (geyveli kurt baŞlİ kara lefter )
24- Alİ BEY (ARMUTLU)
25- KARAHASAN PAŞA (KARAHASANKÖY)
26- HEKİMOÐLU Alİ (BIYIKLI)
27- POP MARTİN (BULGAR)
28- VOYVODA VOLÇAN (BULGAR/EFLAK)
2- ANDRİA KAPTAN (RUM)
3- MİHAİL KAPTAN (RUM)
4- EMİN VOYVODA (HASKÖY)
5- SARI MEHMET (KÜTAHYA)
6- VELİ EFE (DUDAKLI)
7- SARI AHMET (KİRMAS)
8- KARA ŞERİF (SELANİK)
9- KOCA İSTİM (GEMLİK)
10- İSMAİL BEY (ADİRNAS)
11- APOSTOPOL (MİDİLLİ)
12- ÇOLAK MANOL-MİMAR(malkara mahallesi kurŞunlu köyü kemalpaŞa ilçesi bursa
13- KOCA YORGİ (İZMİT)
14- ALANOS PAŞA (GEVYE)
15- KATIRCI YANİ BEY (SARUHAN)
16- PAPAZ VOYVADA (KAVALA)
17- KAYNARCALI SARI RECEP( ARNAVUT)
18- KOCA TOROS BEY (ERİKLİ)
19- AGOP (ERMENİ)
20- NİKO (BANDIRMA)
21- KATIRCI NAMIK BEY (ADAPAZARI)
22- TODORİ (KAYSERİ)
23- LEFTER (geyveli kurt baŞlİ kara lefter )
24- Alİ BEY (ARMUTLU)
25- KARAHASAN PAŞA (KARAHASANKÖY)
26- HEKİMOÐLU Alİ (BIYIKLI)
27- POP MARTİN (BULGAR)
28- VOYVODA VOLÇAN (BULGAR/EFLAK)
DİĞER ÜNLÜ EŞKİYA LİSTESİ
Nebyan’da ve çok defa Nebyan’dan çıkarak Bafra çevreslnde eşkıyalık yapan Rum çetelerinin büyük-küçük sayıları yüzlere ulaşmakta olup bunlardan başlıcalarının isimleri ve kimlikleri aşağıdadır :
1. Bafra’nın Kilik köyünden çete relsl “İstavrl” (Bu kan dökücünün yaptığı olaylar sayılamayacak kadar çoktur)
2. Samsun’un Taflan Köyünden çete relsl”
Lefter”
Lefter”
3. Havza kazasının Küpçüdağı köyünden
“Piç Vasil”
“Piç Vasil”
4. Çok defa Bafralı İstavri ile hareket eden kuvvetli çetecilerden “Aliko”
5. Osmanbeyli köyünden “Peço”
6. Samsun’un Kurugökçe köyünden “Andon”
7. Balıklar köyünden “Endlk”
8. En ünlü çete relslerlnden Karapınarlı köyünden “PIÇ İlya” veya diğer adıyla”Kara İlya”
9. Kirazlı köyündenTaşcıoğlu “Kara Sava”
10. Bafra’nınYaylaköyünden”Kel Sava”
11. Samsun’un Egribel köyünden ”Anastas” ve bunun dayısı diğer Anastas.
12. Ayndere köyünden Balcıoğlu “Deli Yani”
13. Havza’nın Elmalıca köyünden “Eleni Çavuş”
14. Yeraltı köyünden “Falı”
15. Samsun’un Beyllk köyünden “Sarı İstil”
16. Kapıkaya köyünden “Kavaklıoğlı yuvan” ve bunun yeğeni TodaroğIu Agabyos.
17. Alaçam köyünden “Gürdekoğlu Simyon”
18. Ayndere köyünden “Temüroğlu Yani”
19. Bakırpınarı köyünden “istavri”
20. Zeynel* köyünden “Todoroğlu”
Bütün bu isimleri sayılan haydutlar hep değişik çetelerin reisleri olup her birinin 10’dan 100’e kadar adamı vardı. bunlar, Bafra çevresini yıllarca kavurdular. Birçok İslam köyleri birer harabe oldu. Binlerce İslam onların vahşetine kurban gittiler.